DEYLEMÎ

Hadîs ve târih âlimi. Künyesi Ebû Şücâ olup ismi, Şireveyh bin Şehredâr bin Şireveyh ed-Deylemî el-Hemedânî’dir. 445 (m. 1053) senesinde doğdu. 509 (m. 1115) senesinde vefât etti. Hadîs öğrenmek ve dinlemek için; Hemedan, Bağdad, Kazvin ve İsfehân’a gitti.

Deylemî; Ebü’l-Fadl Muhammed bin Osman el-Kümesânî, Yûsuf bin Muhammed bin Yûsuf el-Müstemlî, Ebü’l-Ferec Ali bin Muhammed bin Ali el-Carîri el-Becelî, Ahmed bin Îsâ bin Abbâd Dîneverî’den; Hemedan’da Ebû Mensûr Abdülbâkî bin Ali el-Attâr, Ebü’l-Kâsım bin el-Burî’den, İsfehân’da Ebû Amr bin Mende’den ve birçok âlimden ilim öğrenip hadîs-i şerîf dinledi.

Kendisinden ise; oğlu Şehredâr, Muhammed bin Fadl el-İsferâînî, Ebü’l-A’la Ahmed bin Muhammed bin Fadl el-Hâfız, Hâfız Ebû Mûsâ el-Medînî, Hâfız Ebü’l-A’lâ Ahmed bin Hasen bin Ahmed el-Attâr, Muhammed bin Ebi’l-Kâsım es-Sâvî, Ebü’l-Fütûh et-Tâî ve birçok âlim ilim öğrenip, hadîs-i şerîf rivâyet ettiler.

İbn-i Salah, Ebû Şücâ Deylemî hakkında; “Deylemî muhaddis idi. Hadîs-i şerîf öğrenmek için birçok beldeleri dolaştı. Ahlâkı güzel bir zât idi. Zekî ve Resûlullah efendimizin ( aleyhisselâm ) sünnetini iyi bilirdi. Az konuşurdu” demektedir.

Deylemî’nin 558 (m. 1163) senesinde vefât eden oğlu Şehredâr da babası gibi hadîs âlimi idi. Şehredâr babasının yazmış olduğu Firdevs-ül-Ahyâr kitabının senetlerini tahric etti. Bu kitabı güzel bir şekilde tertîb ederek, el-Firdevs-ül-kebîr adını verdi.

Deylemi hazretleri birçok eser yazmıştır. Bunlardan ba’zıları şunlardır: 1. Târîh-i Hemedan, 2. Firdevs-ül-Ahyâr: İçinde on bin hadîs-i şerîf vardır. 3. Riyâd-ül-üns li ukalâ-il-üns fî ma’rifeti ahvâl-in-Nebî, 4. Târîh-ül-hulefâ, 5. Kitâb-ı Hilâyât-il-menâmât.

Firdevs-ül-Ahyâr adlı eserinde, rivâyet ettiği hadîs-i şerîflerden ba’zılarında, Peygamber efendimiz ( aleyhisselâm ) buyuruyor ki:

“Nefsini tanıyan Rabbini tanır.”

“Öldükten sonra da, hayatda olduğum gibi bilirim.”

“Ümmetimin müctehidleri arasındaki ayrılık, rahmet-i ilâhîdir.”

“Eshâbıma dil uzatanlardan başka, herkese şefaat edebilirim.”

“Ümmetimden, günahları çok olanlara şefaat edeceğim.”

“Diğer peygamberlere altı şeyle üstün kılındım. Bana cevâmi-ul-kilem (az sözle çok şey ifâde etmek) verildi. (Uzak bir mesafede olan düşmanlarımın kalbine) korku verilmekle yardım olundum. Bana ganîmet malları helâl kılındı. Yeryüzü bana mescid ve temiz kılındı. Bütün insanlara gönderildim ve benimle peygamberlik son buldu.”

“Meryem dünyâ kadınlarına üstün kılındığı gibi, Hadîce de peygamber hanımlarına üstün kılındı.”

“Kur’ân-ı kerîmin başka sözlere üstünlüğü, Allahü teâlânın mahlûkata üstünlüğü gibidir.”

“Dîninizde en hayırlı şey vera’dır.”

“İlmin fazileti, ibâdetin faziletinden hayırlıdır.”

“Âlimin âbide üstünlüğü yetmiş mislidir. Gizli yapılan (nafile) ibâdetin, aşikâra yapılan (nafile) ibâdete üstünlüğü de yetmiş mislidir.”

“Ramazan ayındaki Cum’a günlerinin fazileti, Ramazan ayının diğer aylara üstünlüğü gibidir.”

“Namazı ilk vaktinde kılmanın, namazı son vaktinde kılmaya üstünlüğü, âhıretin dünyâya üstünlüğü gibidir.”

“Misvâkda on haslet vardır. Ağzı temizler. Rabbinin rızâsını kazanmana sebeb olur. Şeytanı üzer. Hafaza meleklerini sevindirir, diş etlerini kuvvetlendirir, ağzı tayyib eder (güzel kokutur). Balgamı keser, acılığı giderir, gözleri kuvvetlendirir, sünnete uyulur.”

“Zinâda altı âfet vardır. Bunun üçü dünyâda, üçü de âhırettedir. Dünyâda olanlar: Yüzünün nûru gider. Rızkı kesilir. Kötülüğe koşar. Âhırette olanlar ise: Allahü teâlâ gazâb eder. Hesabı zor olur. Ebedî olan Cehenneme girer.”

“Düğün yemeğinde, Cennet kokularından bir miskal vardır.”

“Fâtıma benden bir parçadır. Kim ona buğz ederse, bana buğz etmiş demektir.”

“Beş şey İslâmın fıtratındandır. Misvak kullanmak, sünnet olmak, tırnakları kesmek, bıyıkları kısaltmak, kasık traşı olmak. Zîrâ bu beş şey, mü’minlerin temizliğidir. Bunları yapana Allahü teâlâ, vücûdundan düşen her bir kıl için on sevâb yazar.”

“Cüzzam hastalığından kaçtığınız gibi, dünyâdaki fuzûli işlerden kaçınınız. Leşten tiksindiğiniz gibi, nefslerinizi dünyâdan tiksindiriniz. Kalblerinizi, âhıreti tefekkür ile aydınlatınız. Fuzûli dünyâ işlerinizden ve günahlarınızdan Allaha tövbe ediniz ki, kıyâmet gününün şiddetinden korunasınız.”

“Tâ’ûndan (vebadan) kaçan kimse, (Allah yolunda) savaştan kaçan kimse gibidir. Tâ’ûna sabreden kimseye, şehid sevâbı verilir.”

“Lokman Hakim oğluna şöyle nasihat etti: Yavrucuğum, âlimlerin meclislerinde devamlı bulun. Hükemânın sözlerini dinle. Zîrâ Allahü teâlâ, yağmur suyu ile ölü toprağı ihyâ ettiği gibi, hikmet nûruyla da ölü kalbi diriltir. Yavrucuğum, ilimden bilmediğini öğren. Bildiğini bilmeyenlere öğret. Allahü teâlâyı zikreden bir kavim gördüğünde, onlarla beraber otur. Olur ki, Allahü teâlânın rahmetine kavuşmuşlardır. Sen de onlar sebebiyle rahmete kavuşursun.”

“İhlâs sûresi Kur’ân-ı kerîmin üçte birine muâdildir.”

“Kur’ân-ı kerîm okumak balgamı keser.”

“Ey Cebrâil! Mikâil’e ne oldu da hiç gülmüyor? diye sorduğumda; “O, Cehennem yaratıldığından beri gülmüyor” dedi.”

“Hikmet ona bölündü. Dokuzu bana, biri de insanlara verildi.”

“Kabir, âhıretin ilk durağıdır.”

“Kabir, mü’minler için Cennet bahçelerinden bir bahçe, kâfirler ve fâsıklar için ise, Cehennem çukurlarından bir çukurdur.”

“Kabir, etleri ve yağları yer ama, îmân ve ma’rifeti yiyemez.”

“Kanâat, bitmeyen bir mal ve tükenmeyen bir hazînedir.”

“Allahü teâlâ, ni’metinin eserini, kulunun üzerinde görmeyi sever.”

“Toplu olarak yemek yiyiniz. Ayrı ayrı yemeyiniz. Zîrâ toplulukta bereket vardır.”

“Her iyilik bir sadakadır. Kardeşini güler yüzle karşılaman ve kendi kovandan onun kovasına su boşaltman bir sadakadır.”

“Herşeyin bir menbaı vardır. Takvânın menbaı da, âriflerin kalbleridir.”

“Herşeyin bir yolu vardır. Cennetin yolu da ilimdir.”

“Herşeyin bir anahtarı vardır.

Göklerin anahtarı da, Lâ ilahe illallah sözüdür.”

“Herşeyin bir zekâtı vardır. Bedenin zekâtı da oruçtur.”

“Herşeyin bir şifâsı vardır. Kalbin şifâsı da Allahü teâlâyı zikretmektir.”

“Herşeyin bir zekâtı vardır. Evin zekâtı da ziyâfettir.”

“Her ümmetin bir emîni vardır. Bu ümmetin emîni de Ebû Ubeyde bin Cerrâh’tır.”

“Her peygamberin bir refîki (arkadaşı) vardır. Benim de Cennette refîkim Ebû Bekr’dir.”

“Peygamberlerin ümmetinde bir halîli (dostu) vardır. Benim de halîlim Osman bin Affân’dır.”

“Her ümmetin bir hâkimi vardır. Bu ümmetin hâkimi Ebû Hüreyre’dir.”

“Her ümmetin bir fitnesi vardır. Ümmetimin fitnesi de maldır.”

“Şayet ümmetim, Ramazan’da olan şeyi bilselerdi, bütün senenin Ramazan olmasını temenni ederlerdi.”

“Eğer benim bildiğimi bilseydiniz, az güler, çok ağlardınız.”

“Ümmetime zor gelmeyeceğini bilseydim, her namaz vakti misvak kullanmalarını emrederdim.”

“Şayet Ebû Bekr’in îmânı bir kefeye, bütün bu ümmetin îmânı öbür kefeye konsa, Ebû Bekr’in îmânı daha ağır gelirdi.”

“Hiçbir gün yoktur ki, kabir ehline Cennetteki veya Cehennemdeki yeri gösterilmesin.”

“Yanı başındaki komşusu aç yatarken, kendisi tok yatan mü’min değildir.”

“İnsanlara galip gelen kuvvetli değildir. Esas kuvvetli, nefsine galip gelendir.”

“Oruç, sâdece yemekten ve içmekten el çekmek değildir. Oruç, boş şeylerden ve kötü sözlerden el çekmektir.”

“Kul ile küfür veya şirk arasında, ancak namazı terk etmek vardır.”

“Büyüklerimize hürmet etmeyen, küçüklerimize merhamet etmeyen, âlimlerimizin hakkını tanımayan bizden değildir.”

“Mi’râc’da Rabbimden, benden sonra Ali bin Ebî Tâlib’i halîfe yapmasını istedim. Melekler dedi ki: Yâ Muhammed! Allahü teâlâ dilediğini yapar. Senden sonra halîfe Ebû Bekr’dir.”

“Kavmi, Nûh’u bayılıncaya kadar dövüyorlardı. O ayılınca, “Allahım! Kavmime hidâyet ver (doğru yola ilet). Çünkü onlar bilmiyorlar” derdi.”

“Ölmek üzere olan kimselere Kelime-i tevhîdi, telkin ediniz. Çünkü bu, dile söylemesi kolay gelir, fakat mizanda ağır gelir. Eğer Lâ ilahe illallah bir kefeye, gökler ve yer diğer kefeye konsa idi; Lâ ilahe illallah, gökler ve yerden ağır gelirdi.”

“Bütün çocuklar, müslümanlığa uygun ve elverişli olarak dünyâya gelir. Bunları, sonra anaları, babaları, hıristiyân, yahudi ve dinsiz yapar.”

“Cum’a günlerinde bir an vardır ki, mü’minin o anda ettiği duâ red olunmaz.”

“Kim Cum’a günü Kehf sûresini okursa, onun için ayağını bastığı yerden göğe kadar bir nûr fışkırır. Bu nûr, kıyâmet günü onun yolunu aydınlatır. O kişi, iki Cum’a arasında işlemiş olduğu günahlarından mağfiret olunur. Bu iki Cum’a arası Deccâl çıksa ona uymaz.”

“Kim her gece Yâsîn-i şerîf sûresini okursa, sanki Kur’ân-ı kerîmi yedi kere okumuş gibi olur.”

“Kim Cum’a gecesi Yasin ve Saffât sûrelerini okuduktan sonra, Allahü teâlâdan bir dilekte bulunursa, Allahü teâlâ onun dileğini verir.”

“Kim A’râf sûresini okursa, Allahü teâlâ onun ile İblîs arasına bir perde koyar. Kıyâmet günü Âdem aleyhisselâm ona şefaatçi olur.”

“Her kim abdest aldıktan sonra “İnnâ enzelnâhü” sûresini (Kadr sûresini) bir kere okursa, Hak teâlâ hazretleri, o kimseyi sıddîklardan yazar, iki kere okursa, şehidlerden yazar. Üç kere okursa, Peygamberlerle haşr eder.”

“Herşeyin dayandığı bir direk vardır. Dînin temel direği fıkıh bilgisidir.”

“Kim sıkıntı zamanında Ayet-el-kürsî’yi ve Bekâra sûresinin son âyetlerini okursa, Allahü teâlâ ona yardım eder.”

“Kim farz namazlarının ardından Âyet-el-kürsî okursa, onun Cennete girmesine ölümden başka mâni yoktur.”

“Kim Bismillâhirrahmânirrahîm’i okursa, Allahü teâlâ her harfine karşılık dörtbin iyilik yazar, dörtbin günahını siler ve onu dörtbin derece yükseltir.”

“Kim her gece Vâkıa sûresini okursa, ona asla fakirlik isâbet etmez.”

“Kim Ramazân-ı şerîf ayında, Cum’a günü yüz kere İhlâs sûresini okursa, onun için kıyâmet gününde bir nûr mevcûd olur ki, o, o nurla Cennete koşar.”

“Kim kabristana uğrar, onbir kere İhlâs sûresini okur, sonra sevâbını orada yatan mevtalara verirse, kendisine orada yatan ölülerin sayısınca sevâb verilir.”

“Kim Allahü teâlânın kitabından bir âyet-i kerîme öğretirse, o âyet-i kerîme okunduğu müddetçe ona sevâb yazılır.”

“Kim güzelce abdest alır, sonra üç defa “Eşhedü en lâ ilahe illallahü vahdehü lâ şerîkeleh ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve resûlünü” derse, Allahü teâlâ onun için Cennetin sekiz kapısını açar. O kimse istediğinden Cennete girer.”

“Kim güzelce abdest alır, sonra namaz kılmaya kalkınca, onun kulağından gözünden, ellerinden ve ayaklarından günahları çıkar.”

“Abdestli iken kim abdest alırsa, Allahü teâlâ onun için on hasenat yazar.”

“Kim her Cum’a bana kırk salevât okursa, Allahü teâlâ onun kırk senelik günahını siler.”

“Kim Ramazân-ı şerîf orucunu tutar, peşinden de Şevval ayından altı gün oruç tutarsa, bütün seneyi oruçla geçirmiş gibi olur ve anasından doğduğu gibi günahlarından temizlenir.”

“Vefâtımdan sonra hac edip kabrimi ziyâret eden, hayatda iken beni ziyâret eden kimse gibidir.”

“Kim çok yemeği ve içmeği adet edinirse, kalbi katı olur.”

“Kim Allah için tevâzu gösterirse, Allahü teâlâ onu yükseltir. Kim kibirli olursa, Allahü teâlâ onu alçaltır. Kim kanâat ederse, Allahü teâlâ onu zengin kılar. Kim Allahü teâlâyı çok zikrederse, Allahü teâlâ onu sever.”

“Kim haram olan bir dirhemi bırakırsa, Allahü teâlâ ona karşılık Cenneti verir. Kim şüpheli olan bir dirhemi bırakırsa, Allahü teâlâ ona peygamberlerden bir peygamberin sevâbını verir.”

“Kim kesin olarak, Allahü teâlâyı kendisinin Rabbi, benim de O’nun nebisi olduğumu kalbinden sâdık olarak bilirse (ve inanırsa), Allahü teâlâ onun etini, Cehennem ateşine haram kılar.”

“Kim az bir rızka râzı olursa, Allahü teâlâ da onun az amelinden râzı olur. Allahü teâlâdan ferahlık beklemek ibâdettir.”

“Kim bir namazı unutur veya namaz vaktinde uyuyakalırsa, uyanınca ve o namazı hatırlayınca hemen kılsın.”

“Kim bir kötülüğü duyar ve onu yayarsa, onu yapan gibidir. Kim de bir iyiliği işitir ve onu yayarsa, onu yapan gibidir.

“Komşusunun aç olduğunu bildiği hâlde kendisi tok olan kimse için, kıyâmet gününde Allahü teâlâ, “Ona zakkumdan yediriniz…” buyurur.”

“Kim müslüman kardeşine gıyabında yardım ederse, Allahü teâlâ da ona, dünyâda ve âhırette yardım eder.”

“Kimin yanında bir Cemâat gelip oturursa, o onlardan izin almadan kalkmasın. Kim oturan iki kişi görürse, izin almadıkça onların yanına oturmasın. Bir kimse izin almadıkça, iki kişinin arasına oturup, aralarını ayırmasın.”

“Kim bir zayıfın sultâna arz edemediği ihtiyâcını sultâna arzederse, Allahü teâlâ, sıratı geçerken onun ayaklarını sabit kılar.”

“Kim sâlih bir kul ile müsâfeha eder veya kucaklaşırsa, Allahü teâlâ ona Cenneti vâcib kılar. Kim bir âlimle müsâfeha ederse, sanki o, Arşın direkleri (rüknleri) ile müsâfeha yapmış gibidir. Kim onunla kucaklaşırsa, günahları af ve mağfiret olur ve hesâbsız Cennete girer.”

“Allahü teâlâya ve âhıret gününe îmân eden, komşusuna eziyet etmesin.”

“Ümmetimden bir kardeşinin ihtiyâcını giderip onu sevindiren kimse, beni sevindirmiş olur. Kim beni sevindirir se, Allahü teâlâyı sevindirmiş olur. Kim Allahü teâlâyı sevindirirse, Allahü teâlâ onu Cennete koyar.”

“Bir hastanın ihtiyâcını giderinceye kadar gayret sarfeden kimsenin, günahlarını Allahü teâlâ affeder. Anasından doğduğu gibi temiz olur.”

“Kim Cennet için ağlarsa, Cennete girer. Kim dünyâ için ağlarsa, Cehenneme girer. İnsanlar onun âhıret için ağladığını sanırlar. Halbuki dünyâ için ağlamaktadır.”

“Allahü teâlânın rızâsı için bir mescid yapan kimseye, Allahü teâlâ Cennette bir ev yaptırır.”

“Allahü teâlânın kendisini ni’metle bürüdüğü kimse, Allahü teâlâya çok hamd etsin. Günahı çok olan, Allahü teâlâdan af ve mağfiret istesin. Rızkında yavaşlık, gecikme olan, “La havle ve lâ-kuvvete illâ billah”ı çok söylesin. Bir topluluğun bulunduğu eve giren kimse, onların emrettiği yere otursun. Çünkü onlar, evlerinin durumunu daha iyi bilirler. Kim bir topluluğun yanında kalırsa, onların izni olmadan oruç tutmasın.”

“Allahü teâlâyı çok zikreden kimse, nifaktan uzaktır.”

“Kim mü’min kardeşine ikram ederse, Allahü teâlâ da ona ikram eder.”

“Kim güzelce abdest alır, namazını kılar, malının zekâtını verirse, Allahü teâlânın gadabına mâni olur. Dilini hapseden, iyilikte bulunan, günahı için Allahü teâlâdan af ve mağfiret dileyen, aile efradına nasihatta bulunan kimse, îmânının hakîkatlarını tamamlamış olur. Cennet kapıları ona açılır.”

“Kişinin, mü’min kardeşinin artığından içmesi tevâzudandır. Bir kimse mü’min kardeşinin artığından içince, ona yetmiş sevâb yazılır. Ondan yetmiş günah silinir ve yetmiş derece yükseltilir.”

“Arş’ın üzerinde; Lâ ilahe illallah Muhammedün Resûllullah, Ebû Bekr-is-Sıddîk, Ömer-ül-Fârûk, Osman-üş-şehîd ve Aliyy-ül-Mürtezâ yazılıdır.”

“Namaz kılanın hâli, tacirin hâline benzer ki, tüccâr sermâyesini elde etmedikçe kazancı onun için hâlis olmaz. Aynı şekilde, namaz kılan kimse farzı eda etmedikçe, nafile namazları kabûl olmaz.”

“Kendisinde Allahü teâlâ anılan ev ile anılmayan evin hâli, diri ile ölünün hâline benzer.”

“Kişinin, misâfiri ile birlikte evinin kapısına kadar çıkması sünnettir.”

“Allahü teâlâ ipek giyene ve altın yüzük takan erkeklere la’net etsin.”

“Zengine, malından dolayı tevâzu eden fakire, Allahü teâlâ la’net eylesin. Fakirden kim bunu yaparsa, dîninin üçte ikisi gider.”

“Dünyâda rezîl olmak âhırette rezîl olmaktan daha ehvendir.”

“Âhır zamanda, helâl bir dirhem ve i’timâd edilecek bir kardeş bulunmayacaktır.”

“Mi’râc gecesinde bir kavme uğradım. Bunların bakırdan tırnakları olup, yüzlerini ve etlerini tırmalıyorlardı. “Ey Cebrâil! Bunlar kimlerdir?” diye sordum. “Onlar, insanları gıybet edenler ve onların namuslarına ve ırzlarına düşman olanlardır” dedi.”

“Allahü teâlâ, kıyâmet günü olunca mahlûkâtını bir alana toplar. Sonra kullarından birisine: “Ey kulum! Benim kendisinin eliyle ni’met gönderdiğim falancaya teşekkür ettin mi?” buyurur. Kul “Hayır, yâ Rabbi! Ben, o ni’metin senin indinden (tarafından) olduğunu bildiğim için, o ni’mete karşı sana şükürde bulundum” der. Bunun üzerine Allahü teâlâ: “Kendisi eliyle (vâsıtasıyla) ni’met gönderdiğim kimseye teşekkür etmeyince, bana şükretmiş olmazsın” buyurur.”

Hadîs-i kudsîde buyuruluyor ki: “İnsanoğlunun, oruç müstesna her ameli kendisi içindir. Çünkü oruç, benim içindir. Onun mükâfatını (bizzat) ben vereceğim. Oruç bir kalkandır. Biriniz oruçlu olduğunuz zaman çirkin işler yapmasın, bağırıp çağırmasın. Biri ona söver veya tecâvüzde bulunursa şöyle desin: “Ben oruçlu bir kişiyim!”

“Muhammed’in nefsi yed-i kudretinde olana yemîn ederim ki, oruçlunun Allah indindeki ağız kokusu, misk kokusundan daha güzeldir. Oruçlunun sevineceği iki hâli vardır. Biri, iftar ettiği zaman iftarı ile sevinir. Diğeri ise, Rabbine mülâki olduğu zaman, tuttuğu oruçtan dolayı memnunluk duyar.”

¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾

1) Tabakât-üş-Şâfiiyye (Sübkî) cild-7, sh. 111

2) Tezkiret-ül-huffâz cild-4, sh. 1259

3) Şezerât-üz-zeheb cild-4, sh. 24

4) Mu’cem-ül-müellifîn cild-4, sh. 315

5) Tabakât-üş-Şâfiiyye (Esnevî) cild-2, sh. 104

6) İzâh-ül-meknûn cild-1, sh. 599

7) Keşf-üz-zünûn cild-2, sh. 1254

8) Brockelmann Gal-2, sh. 344

9) Tabakât-ül-huffâz sh. 457

10) Tam İlmihâl Se’âdet-i Ebediyye sh. 373, 404, 417, 428, 997

11) Vehhâbiye Nasihat sh. 127

 


DEYLEMÎ

Kategori içindeki yazılar: HİCRÎ 06.ASIR ÂLİMLERİ