Âb-ı Hayat – 4303

Efendim, bir evliyaya, bir mübarek zâta sormuşlar. Âhirette seni annen mi hesaba çeksin, baban mı hesaba çeksin, demişler. Ben ikisini de kabul etmem. Ne annemi, ne babamı kabul ederim. Rabbim var! Annemin şefkati, babamın merhameti, Rabbimin merhametinin bir damlası, demiş. Derya Onda ve o bir damlayı da bütün mahlukâtına dağıtmış. İnsan olsun, hayvan olsun, bütün … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4302

Vaktiyle doksan yaşında yaşlı mübarek bir şeyh varmış. Bu zatın bileğini büken yok, güreşte tuttuğunu hemen tuşa getiriyor. Oradakiler bu zatın dinç kalmasının sırrını öğrenmek için bir heyet kuruyorlar, yanına gidiyorlar. Bu hoca ne yiyor, ne içiyor da böyle genç kalıyor öğrenelim. Hocam önemli bir meselemiz var. Bu yaşınıza rağmen gençliğinizi neye borçlusunuz diye soruyorlar. … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4300

Bu güler yüzümüz, samimi olduğumuzu belirtmelidir. Ölüm ve ölüme hazırlıklı olmaya çalışan, her zaman güler yüzlü, neşeli olur. Çünkü herkesin telaşı, son anda arabaya veyahut da vapura, tayyareye binerkendir. Ya bir şey unutmuştur, ya bir şey hazırlayacaktır. Önceden hazırlıklı olan rahattır. Bu otobüs, mutlaka bazı yerlerde duracak, yolcular inecek, bazı yerlerden yenileri binecektir. Ama boşalmadan … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4298 (Cuma’nız Mübarek Olsun)

ali zeki osmanağaoğlu Büyükler buyurdular ki; Allah rahmet eylesin, Hanımanne bunu anlatmıştı. Çok zengin bir adam varmış, cami yaptırıyormuş. Derken bir kervan gelmiş. Bu kervana gitmiş, ne satıyorsun, demiş. Efendim, Ispartadan geliyorum, beş deve yükü gül yağım var, demişler. Hepsini aldım, istediğin kadar para, demiş. Oradakilere de, benim camim bu gülyağı ile yıkanacak. Çamuruna, harcına, … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4297

Bugün Mektûbat dinliyordum. İki ayrı mektup var. Birinde İmam-ı Rabbani hazretleri “kuddise sirruh” buyuruyorlar ki; Sana dinini, imanını öğreten zâtın yolundan kıl ucu kadar ayrılan birisi ile ahbaplık kurarsan, felakete gidersin. Sen değil; hocanın sana öğrettiği itikattan, yoldan, kıl ucu kadar ayrılmış birisi ile dostluk, ahbaplık kurarsan, yandın gitti. Felaket! İşte anlatıyorlar, feyz almak için … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4296

Arkadaş demek, insan demek; din demektir. Din demek, namaz demektir. Namaz demek, insanın başı demektir. Şimdi bu odaya başı olmayan birisi gelse, kaçacak yer ararsınız. Bunun için hiç afv, hiç mazeret yok. Nasıl istersen kıl, fakat namazsız vakit geçirme. Kaza edebilirsin ama geçen vakti geri getiremezsin. Sonra da âhirette yüzbin kere pişman olursun. İbrahim Havvas … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4296

Arkadaş demek, insan demek; din demektir. Din demek, namaz demektir. Namaz demek, insanın başı demektir. Şimdi bu odaya başı olmayan birisi gelse, kaçacak yer ararsınız. Bunun için hiç afv, hiç mazeret yok. Nasıl istersen kıl, fakat namazsız vakit geçirme. Kaza edebilirsin ama geçen vakti geri getiremezsin. Sonra da âhirette yüzbin kere pişman olursun. İbrahim Havvas … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4294

Allahü teala Kur’ân-ı kerîmde mealen buyuruyor ki; Hiçbir şeyi abes olarak yaratmadım. Yani hiçbir şeyi hikmetsiz ve sebepsiz yaratmadım. Bir vatandaş bir yerden geçiyormuş. Geçerken burnuna bir koku gelmiş, kötü bir koku. Eğilmiş bakmış, orada bir böcek. Ya Rabbi, senin her şeyin mükemmel, bu böcek lüzumsuz. Niye bunu yarattın? Bunun neye faydası var, deyivermiş. Eve gelmiş, felaket … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4291

Allahü teala size hem dünya, hem âhiret selameti versin, âmin. Kalbimizi, gönlümüzü neye bağlarsak, âhirette o bağlandığımız yere kavuşacağız. Onun için, gönlümüzde daima Rabbimizin sevgisi, sevdiklerinin sevgisi olsun. Hubb-u fillah, buğd-u fillah, çok mühimdir. İmam-ı Rabbani hazretleri Mektûbât’ta buyuruyorlar ki; Allahü tealaya, Onun rızasına kavuşturan binlerce yol vardır. Bunların içersinde, Allahü tealanın rızasına, sevgisine kavuşturan … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4291 (Cuma’nız Mübarek Olsun) #2

ali zeki osmanağaoğlu Büyükler buyurdular ki; Bizim ilk mürşidimiz, annemiz ve babamızdır. Ama ondan önce bir mürşidimiz var, onun da hakkını yememek lazım. O da, Osmanlılardır. Onlar İslamiyeti canla, malla, kanla, bize kadar getirdiler. Eğer biz o mübarek zâtların o cihat ruhuyla müslüman olmasaydık, ben bir Rum çocuğuydum. Hatta Mübarek Hocamız buyurdular ki; Ben Lofça’da … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4290

İnsan neyi talep ederse, Allah ona onu ihsan eder. Tabii zengin olmak isteyene zenginlik, duaya kavuşmak isteyene dua, para isteyene para! Her şey ortada. İşte akıllı insan, ölüm ve sonrasına hazırlanandır. Mesela cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyor ki; İçinizde en akıllınız, Ebû Bekirdir ‘radıyallahü anh’. Eshab-ı kiram, acaba bu aklın ölçüsü ne iledir, diye merak ettiler. Birgün … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4288

Dînül mer’i dînül halilihi. İnsanın dini, dostunun, arkadaşının dini gibidir. Eğer yanlış biri ile arkadaş olursan, sen ona değil, o sana zararlı olur. Sen ona faydalı olamazsın; ama o sana zararlı olur. Abdülhakîm Efendi hazretleri ‘kuddise sirruh’ buyurmuşlar ki; Bir odanın içerisinde bir cüzzam hastası olsa, ki hastalıklar içinde en bulaşıcı ve tehlikeli olanı odur. … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4287

Cehennem yedi tabakadır, en üst tabakasının ismi Cehennemdir. Diğerlerinin ayrı ayrı isimleri var ve orada ayrı ayrı insanlar var. Bütün azaplar bittikten sonra sönecek olan, Cehennemdir. Cehennem sönecek denince, yedi kat birden sönecek zan edenler var. Allahü teala buyuruyor ki; Ebedî olarak onlar yanacak. Bazılar da diyor ki; Hayır, cenab-ı Hak Cehennem sönecek, diyor. Sönecek … Devamını oku