Evinizde yaşlı var mı?

Âşık Efendi, Edirne’de yaşayan Allah dostlarındandır. Bir gün sevdiği gençlerden biri gelip;   “Bir nasîhatinizi almaya geldim efendim” diye arz etti.   Mübârek zât sordu:   “Evlâdım! Sizin evde yaşlı insan var mıdır?”   “Var efendim.”   “Kimdir o?”   “Annem efendim, doksan yaşında.”   Gence sevgiyle bakıp;   “Evlâdım! İhtiyarlara hizmet etmek, çok büyük nîmettir. Hele … Devamını oku

Onun ekmeğinde şifâ vardır…

Âşık Efendi, Edirne’de yaşıyan Allah dostlarındandır. Hasan Sezâi dergâhında talebe yetiştirirken, 1567 senesinde vefât etti. Zâviyenin yakınına defnedildi.   Bir gün sevenlerinden bir genç, bu zâtı ziyâret niyetiyle çıktı evden. Giderken de;   “Gideyim, Âşık Efendi’nin hânesinde pişen bereketli yemeklerden yiyeyim. Onun ekmeğinde şifâ vardır. Hele kendi eliyle ağzıma lokma koysa, ne seâdettir”  dedi…   Böyle … Devamını oku

Hasetçi her zaman vardır!..

Hadîs âlimlerinin en büyüğü olan İmâm-ı Buhârî hazretlerinin ilminin üstünlüğü ve dîninin bütünlüğü her yere yayılınca insanlar her taraftan yanına üşüştü. Ancak bâzı kimseler haset edip, hakkında “dedikodu” çıkardılar. O da Nişâbur’dan Buhâra’ya göç etti. İnsanlar, akın akın gelip ziyâret ediyordu kendisini. Oranın vâlisi bir memuruna; “Git İmâma söyle, yanıma gelsin!” diye emir verdi. O görevli de gelip; “Vâlimiz … Devamını oku

Anne duasıyla şifaya kavuştu…

Hadîs âlimlerinin en büyüğü olan İmâm-ı Buhârî hazretleri, 1400 senesinde Buhârâ’nın Cağanyân nâhiyesinde vefât etti.   Henüz küçükken babası vefât etmişti…   Tahsîlini, annesi aldı üzerine. Çocukken gözlerine bir hastalık gelmiş ve bir müddet sonra görmez olmuştu iki gözü de.   Kadıncağız gece gündüz duâ ediyor, şifâ vermesi için Allahü teâlâya yalvarıyordu. İbrâhim aleyhisselâmı gördü gece rüyâsında. … Devamını oku

Günahına üzülen kimse mümindir

Büyük velî Alaaddîn-i Attâr hazretleri bir gün talebesiyle sohbet ediyordu…   Bir ara sohbeti kesip;   “Siz mi beni buldunuz, yoksa ben mi sizi?” diye sordu.   Talebeler;   “Biz fakîrler sizi bulduk efendim” dediler.   O zaman;   “Peki, bulun beni öyleyse!” buyurdu.   Ve bir anda kayboldu gözden…   Hatâ ettiklerini anladılar…   Büyük “pişmânlık” içinde;   “Hatâ … Devamını oku

Sevgi kimden gelir?

Evliyânın büyüklerinden Alaaddîn-i Attâr hazretleri anlatıyor:   Hocam Behâeddîn-i Buhârî, beni talebeliğe kabul edince; onu o kadar sevdim ve öyle bağlandım ki, bir an bile ayrılmak istemiyordum yanından.   Zîra onun yanında geçirdiğim az bir zaman, onsuz geçen yıllardan daha kıymetliydi benim için.   Birine bir teveccüh etseydi, tasavvufun en yüksek derecesine yükseltirdi bir anda. Bir gün beraberdik … Devamını oku

Evlenmek için dünyâlık şart değil ki!..

Alaaddîn-i Attâr hazretlerinin babası, çok “zengin” biriydi Buhâra’da. Öldüğünde çok mal ve para bırakmıştı.   Ama Alaaddîn, hiçbir şey almadı o mallardan.   Gidip Behâeddîn-i Buhârî hazretlerine talebe oldu.   Ne yorganı vardı odacığında, ne de yatağı.   O, bütün dikkatini derslerine vermişti.   Hocası, onun kalbindeki cevheri gördü. Ve hanımına;   “Kızımız büluğa erince, haber ver” buyurdu.   Haber alınca Alâeddîn’in odasına … Devamını oku

Hocamız, onu bizden çok seviyor!..

Büyük velî Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, talebesi içinden en fazla Alâeddîn-i Attâr‘ı seviyordu.   Diğerleri bunu merak ediyor “Hocamız, onu niçin bizden çok seviyor?” diyorlardı içlerinden.   Bir gün hep birlikte bir nehir kenarına gittiler.   Büyük velî sohbete başladı. Bir ara Alâeddîn’e dönüp;   “Alaaddîn kalk!” diye seslendi.   O, bu emirle fırlayıp kalktı.   Bütün talebeler dikkat kesilmişti. Acabâ … Devamını oku

Büyüklere ‘peki’ demek…

Buhara’da yetişen Alâüddîn-i Attâr hazretleri, büyük bir velîydi. 1400 senesinde Buhârâ’nın Cağanyân nâhiyesinde vefât etti.   Çok zengin, soylu bir aileye sâhipti. Gençken Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin huzûruna edeple girerek “Efendim, beni de talebeliğe kabul eder misiniz!” diye ricâ etti. O mübarek zat da buyurdu ki:   “Kabul ederiz, ama bir şartla. Bir sepet elma alıp, bu elmaları … Devamını oku

“Bunu ancak bir avuç toprak doyurur!”

Hâce Nizâmeddîn hazretleri, bir gün şunu anlattı sevdiklerine: Fakîr bir adam oltayla balık tutarken pâdişah bunu görüp; “Oltana ilk takılan şey ne olursa, sana onun ağırlığınca altın vereceğim” dedi. Oltaya bir şey takıldı. Ortası delik bir kemik. Hükümdâr; “Şansın bu kadarmış” dedi. Ve o garibi alıp saraya gitti. Adamlarına; “Bu balıkçıya, şu kemiğin ağırlığınca altın verin!” diye emretti. Memurlar o kemiği alıp … Devamını oku

Paha biçilemeyen eski ayakkabı!

Çok fakîr biri, Hâce Nizâmeddîn hazretlerinin cömertliğini duyup huzûruna geldi bir gün.   Ve arz etti hâlini.   Ancak bu velînin, o an için, bir çift eski ayakkabıdan başka yoktu bir dünyâlığı.   O “eski ayakkabı”yı verdi ona.   Ama az buldu fakîr bu ihsânı.   Kendi kendine; “Böyle cömert kimseden, bu da çok az” diyordu.   … Devamını oku

Namaz kılanlara müjdeler olsun!

Hindistan’da yetişen velîlerden Emîr Hüsrev Dehlevî hazretleri çocukken, babası elinden tutup, büyük velîlerden Hâce Nizâmeddîn hazretlerine götürdü bir gün.   Tam dergâh önüne gelince “Babacığım, siz girin” dedi.   Ve yanık çocuk sesiyle şu beyitleri okudu kapı önünde;   Âşık Hüsrev, kapınızdadır.   İçeri girmeye izin var mıdır?   İzniniz olursa, girer içeri.   Yoksa ağlayarak dönecek geri.   … Devamını oku

Kul için en kıymetli şey nedir efendim?

Büyük velî Kutbüddîn Bahtiyâr Kâkî hazretleri, ömrünün son “yirmi beş” yılında, rahatça yatıp uyumadı yatağında.   Âşıkları, kendisini görmeye gelseydi;   “Allah’tan çok korkunuz! Resûlünü de çok sevip Ona tâbi olunuz. Zîra bütün saadetlerin başı, o Resûle uymaktır” buyururdu.   Onlara böyle derdi.   Tekrar aşk-ı ilâhîyle kalbini dağlardı!   Sonra, bu sevgiyle geçerdi kendinden.   Bu iki sevgiyle yanıp … Devamını oku