“Müminin firâsetinden sakınınız!”

Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri, bir gün talebesiyle sohbet etmektedir ki, bir ara kapı açılır. Bir genç gelir. Ve edeple oturur diz üzeri. Mübârek zât, bir nazar eder gence. İç âlemini görür hemence. Evet, genç “Hristiyan”dır. Belinde “zünnar” vardır. Bu genç, az sonra ayağa kalkıp edeple arz eder bu zâta: “Bir şey sorabilir miyim?” Büyük velî “Sor” … Devamını oku

“Sana vasiyetimdir ey oğul!”

Bağdat’ta yaşıyan Abdurrahman Tafzuncî hazretlerinin vefâtı yaklaştığı zaman oğlu, kendisine vasiyette bulunmasını istedi. O da “Peki” dedi. Ve ona hitâben; “Ey oğlum! Sana vasiyetim şudur ki; Şeyh Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerine karşı her zaman saygı ve hürmetini muhâfaza edip emirleri üzere hareket edesin ve hizmetinden aslâ ayrılmayasın” dedi. Bunları söyledi. Sonra vefât etti. Babası vefât edince; … Devamını oku

Bütün mahlukat zikrediyordu…

Bağdat’ta yaşayan Abdurrahman Tafzuncî hazretleri, büyük velî idi. Bir gün ıssız “bir çöle” çıktı. Allahü teâlâyı zikre başladı. Ve “Ey vahşî hayvanların, kendi lisânlarıyla tesbîh ettiği Rabbim! Seni, bütün noksanlıklardan tenzîh eder, bütün kemâl sıfatlarıyla tesbîh ederim” dedi. O an bir hareket başladı. Vahşî hayvanlar geldiler. Ve yanında tesbîhe başladılar. Hepsi, kendi diliyle zikrediyor, avazları … Devamını oku

“Doğru kılınan bir namaz…”

Bağdat’ta yaşayan Abdurrahman Tafzuncî hazretleri; Evliyâ-yı kirâmdan olup yüksekçe bir kürsüde vaaz verir, sohbetini, âlim ve velî herkes zevkle dinler, istifâde ederdi. Her duâsı kabul olurdu. Bir gün yanına biri gelip; “Efendim! Benim bir hurma bahçemle ineklerim var. Ama onbir senedir bir tek hurma olmadı. İneklerim yavru yapmadı. Duâ etseniz de genişe çıksa elim. Zîra … Devamını oku

“Yapılacak en mühim iş nedir?”

Kazvin’de yaşayan Alî bin Ömer Harbî hazretlerinin sevdiği biri şöyle anlatıyor: Bu zâtı görmek için evine gittim. İltifat ederek içeri aldı. Oturup, sohbet ettik. O esnâda bir kimse hediye olarak çok miktarda “elma” ve “kayısı” getirip takdîm etti bu büyük velîye. Onlardan bana ikrâm etti. Sonra hepsini bir talebesine verip “Bunları fukarâya dağıt!” buyurdu. Talebe … Devamını oku

“Mümine, güzel şeyler yakışır”

Kazvin’de doğan Alî bin Ömer Harbî hazretleri zamânında bir kimse vardı ki, zâhid olup, “dervişâne” elbiseler giyerdi. Bu kişi, Alî bin Ömer Harbî hazretlerinin, nefis “yemekler” yiyip, kıymetli “elbiseler” giydiğini işitti birinden. Aklı yatmadı bu işe. Bu, ters geldi ona. Kendi kendine “Bu nasıl Allah adamı ki, güzel yemekler yiyip, kıymetli elbise giyiyor? Zühd sâhibi … Devamını oku

“Haydi bizim hâneye gidelim”

Kazvin’de doğan Alî bin Ömer Harbî hazretleri, Allah adamlarındandır. Kerâmetleri vardı. Kalpleri okurdu. Bir kişi, bu zâtın sohbetine giderken yolda kendi kendine “Huzûruna varınca, (Efendim, zât-ı âlinizin yediği yemekten bana da ikrâm eder misiniz?) diye arz edeyim” dedi. Bu düşünceyle vardı. Oturup sohbet ettiler. Nihâyet sohbet bitti, büyük velî, bu kimsenin eline yapışıp “Haydi bizim hâneye gidelim” buyurdu. Ve eve … Devamını oku

“Hanımınıza karşı iyi huylu olunuz!”

Herat’ta doğup orada vefât eden Abdullah-ı Ensârî hazretleri bir gün sohbetinde; “Bir hakîkî mürşidin sohbetine kavuşmak, nîmetler içinde en büyük olanıdır” buyurdu. Sordular: “Neden efendim?” “Çünkü o büyüklerin bir şefkatli nazarı, kalpteki karartı ve pasları temizler de ondan” dedi. Ve ardından; “Kâbe, Mina, Arafat her zaman bulunsa da, böyle mübârek bir zât her zaman ele … Devamını oku

“Asıl dert, günah işlemekti!”

Herat’da doğup orada vefât eden Abdullah-ı Ensârî hazretleri, büyük hadîs âlimidir. Neseb-i şerîfi, “Ebâ Eyyûb-el Ensârî” hazretlerine dayanır. Bunun için “Ensârî” ismiyle meşhur olmuştur. Dört yaşında ilim tahsîline başladı. Bütün din ilimlerine vâkıf oldu. “Üç yüz bin”den ziyâde hadîs-i şerîf ezberledi. Bütün vaktini ilimle geçirirdi. Yemek yemeye vakti yoktu. Annesi, lokma lokma yedirirdi eliyle. Hadîs-i … Devamını oku

“Duâ, belâ gelmeden yapılır!..”

Kûfe’de yaşayan Ebû Muhammed Cerîrî hazretlerine, bir genç gelip; “Tasavvuf nedir efendim?” diye sordu. Cevâbında; “Tasavvuf, sulhu olmayan bir cenktir” buyurdu. Genç dedi ki: “Anlamadım.” Büyük velî bu defâ; “Yâni her an, her nefes, nefsinle muharebe etmektir” buyurdu. ● ● ● Bu zât, ameline güvenenleri îkaz edip uyarır, hattâ onlara “Kim ameliyle kurtulacağını zannederse, yanılır. … Devamını oku

Bir garibin istediği bulamaç aşı!

Kûfe’de yaşayan Ebû Muhammed Cerîrî hazretlerine bir gün talebeleri; “Efendim, sizi üzen, unutamadığınız bir hâdise var mıdır?” diye sordular. Şöyle anlattı: Bir gün mescidimize, hâlinden “garip” olduğu anlaşılan biri geldi. Abdest alıp namaz kıldı. Sonra başını eğdi. Ve tefekkür eyledi. O gün Halîfe, akşam yemeğine bizi dâvet etmişti. O kimseye “Biz dâvete gidiyoruz, sen de … Devamını oku

“Mümine soğuk durmak, felâkettir!”

Mekke’de yaşayan Ebû Bekr-i Kettânî hazretleri, bir gün şunu anlattı sevdiklerine: Gençlik senelerimdi. Komşumuz bir Müslüman vardı, ama ona kalbimde “soğukluk” duyardım. Yâni onu sevmezdim. Sebebini de bilmezdim. “Mümine soğuk durmak, felâkettir” diye biliyordum. Ne kadar uğraştıysam da kurtulamadım bu düşünceden. “Hediye muhabbeti arttırır” diye de işitmiştim. Kıymetli hediyeler aldım. Götürdüm takdîm ettim. Yine o … Devamını oku

Allah korkusuyla günah işlememek!..

Mekke’de yaşıyan Ebû Bekr-i Kettânî hazretleri bir gün sevdikleriyle sohbet ediyordu ki, biri sordu: “Efendim takvâ nedir?” “Allah korkusuyla günah işlememektir!” buyurdu. Ve şunu anlattı ona: Büyüklerden biri, rüyâsında bir “genç” gördü. Fevkalâde güzel, ‘nûr’lu ve yakışıklıydı. Sordu ki: “Sen kimsin?” “Takvâ’yım.” “Nerede bulunursun?” “Allah’tan korkanların kalplerinde.” “Peki, yüzün neden çok parlak?” “Allah korkusuyla ağlayanların … Devamını oku