“Ona söyle, kendi işine baksın!”

Musul’da yaşayıp orada vefât eden Adiyy bin Müsâfir hazretleri, bir gün hizmetçisine; “Filânca adaya git. Orada bir mescit göreceksin. İçerideki kimseye benden selâm söyle ve (Sen kendi işine bak, kimseye karışma!) diye söyle” dedi. Ve buyurdu ki: “Gözünü kapat ve aç!” Hizmetçi gözünü kapayıp açınca, bir anda o adada buldu kendisini. Mescidi görüp girdi içeri. … Devamını oku

“Bir isteğin varsa yardım edeyim”

Musul’da yaşayıp orada vefât eden Adiyy bin Müsâfir hazretleri, Osmân ibni Affan hazretlerinin evlâdından bir büyük velîdir. Kerâmetleri çoktur. Ona “vahşî hayvanlar” bile dokunmazdı. Duâsıyla sükûnet bulur, durulurdu denizdeki korkunç dalgalar! ● ● ● Bir gün hizmetçisine; “Bir isteğin varsa, sana yardım edeyim” buyurdu. Hizmetçi de; “Efendim, Kur’ân-ı kerîmi ezberlemek istiyorum, ama hâfızam çok zayıf olduğu … Devamını oku

“Hangi şehzâde tahta geçmeli?”

Anadolu velîlerinden Abdürrahîm Tırsî hazretleri; Sultân İkinci Bâyezid Hân’la ailece görüşürlerdi. Bir gün Sultânın hanımı, bu zâtın muhterem hanımına “Ne olur, Efendi’ye söyle de, Bâyezid’den sonra oğlum Korkut’un pâdişah olması için duâ buyursun” dedi. Hacı Hanım; “Olur, söylerim” dedi. Ve o akşam, arz etti bunu beyine. Ancak bir cevap alamadı. Daha sonra yine hâtırlatmışsa da, her … Devamını oku

“Sen bu geceyi yaylada geçir!”

(Dünden devam) Anadolu velîlerinden Abdürrahîm Tırsî hazretlerinin hocası Eşrefoğlu Rûmî hazretleri, çağırdı bir gün onu. “Abdürrahîm!” “Emredin hocam.” “Sen bu gece yaylaya git, geceyi orada geçir.” “Başüstüne” dedi. Ve gitti yaylaya. Bir gün evvel sepetinden “elma” alan zât (Hızır aleyhisselâm) oradaydı. Hemen yapıştı ellerine. Ve yalvardı: “Bana duâ edin efendim.” Hızır aleyhisselâm; “Ey Abdürrahîm, hizmetinde … Devamını oku

“Yoksa o, Hazreti Hızır mıydı?”

Anadolu velîlerinden Abdürrahîm Tırsî hazretlerinin bir arzusu vardı gençliğinde. Hızır aleyhisselâmı görmek… “Onu bir görebilsem” diye sızlanır dururdu. Hocası, Eşrefzâde Rûmî hazretleriydi. Biliyordu onun bu arzusunu. Bir gün çağırdı onu: “Abdürrahîm!” “Buyurun hocam.” “Pazara git de, biraz elma al bize!” “Başüstüne” dedi. Sepetini aldı. Ve düştü yola. Elmayı alıp dönüyordu ki, yanına bir derviş gelip … Devamını oku

“Hangi yemeği istiyorsunuz?”

Horasan velîlerinden Abdürrahîm İstahrî hazretleri bir ramazanda Abadan’a gitmişti. Onu gören herkes, iftar için yemek getirdiler kendisine. Ancak sabah oldu. O yemeklerin hiçbirine el sürmediğini gördü insanlar. Bu hâli görünce; “Bu zât, bir Allah adamı” dediler birbirlerine. O da bunu anladı. Terk etti Abadan’ı. Sehl-i Tüsterî hazretlerinin memleketine gitti ve bu büyük velînin sohbetine katıldı. Sehl-i Tüsterî ona; … Devamını oku

“Bu gece gökten para yağmış!”

Horasan’da yaşıyan Abdürrahîm İstahrî hazretleri, üstün bir velîydi. İlim öğrenmek için çok çalıştı. Kalbi, hüzünle doluydu. Halka neşeli görünürdü. Bâzen av elbiselerini giyip “tek başına” avlanmaya giderdi dağlara. Ama niyeti “av” değildi. Kendini böyle gizliyordu. Bir gün av köpeğini alıp ava çıktı yine. Bir kişi de onu tâkip ediyordu. Dağ eteğine varınca köpeğini salıp kendini … Devamını oku

Kapıyı bulamayan hırsızın tövbesi!

Hindistan Evliyâsından Abdülvâhid-i Lâhorî hazretleri zamânında adamın biri, bir gece hırsızlığa çıktı. Rastgele bir eve girdi. Ancak bu ev, bu büyük velîye âitti. Bakındı etrâfa. Bir “hırka” gördü. Bu zâtın hırkasıydı. Hemen aldı onu. Zâten başka da bir şey bulamamıştı alacak. Kendi kendine “Fakîr bir eve gelmişim” dedi. Ve çıkmak için kapıya yöneldi. Ancak kapı … Devamını oku

Kibirli adamın feci sonu!

Şirvan’da doğan Abdülmecid Şirvânî hazretleri; Tokat’ta mütevâzı bir hayat sürer, insanları irşâd ederdi. Bir gün bu şehre makam sâhibi biri gelir. İnsanlar, ziyâretine gidip “Hoş geldiniz” derler. Ancak adam kibirlidir. Asık suratla sorar ki; “Bu şehrin ahâlisi bu kadar mı?” “Evet” derler. “Başka kimse yok mudur?” “Takvâ sâhibi bir zât var ki, pek dışarı çıkmaz, … Devamını oku

“Tövbe ediyorum efendim!”

Irak’ta yetişen Abdülkâhir Sühreverdî hazretlerinin bir sevdiği şöyle anlatıyor: Bir gün Abdülkâhir Sühreverdî hazretleriyle çarşıda dolaşıyorduk. Bir kasap dükkânının önünden geçiyorduk. O, birden durdu. Ben de durdum. Bana, dükkândaki bir eti göstererek “Şu et bana (ben leşim) diyor” buyurdu. Kasap da duydu bunu. Ve üzüntüden bayıldı! Ayılınca, bize; “Evet, o et gerçekten leşti’ dedi. Yâni … Devamını oku

“Bu eller ancak kalem tutar!”

Irak’ta yetişen Abdülkâhir Sühreverdî hazretleri anlatıyor: Gençliğimde henüz ilim tahsîline başlamamıştım ki, bir gün karnım çok acıkmıştı. Ama hiç yiyecek yoktu evimizde. Az ilerde çalışan birilerini gördüm. Hemen yanlarına gittim. Gördüm ki, her birinin elinde birer “tokmak”, pirinç dövüyorlar. Yanlarına yaklaştım. “Beni de ücretle çalıştırır mısınız” diye ricâda bulundum. Bana şöyle bakıp; “Önce ellerini görelim” … Devamını oku

İnsan, ilimle azîz olur…

Silsile-i aliyyeden Abdülhâlık-ı Goncdüvânî hazretleri  kuddise sirruh anlatıyor: Yaşım, yirmi ikiydi. Bir gün Hazret-i Hızır yanıma geldi ve Yûsüf-ü Hemedânî adında bir velîye götürdü beni. Cemâlini gördüm. Çok sevdim o zâtı. Çok istifâde ettim. Vefâtı yaklaştı. Beni yanına çağırdı. Ve vasiyet olarak; “Ey oğul! Sana vasiyetim şudur ki; ilim, edep ve hayâ üzere olasın. İslâm … Devamını oku

Hazreti Hızır’ın mânevî evlâdı!

Silsile-i aliyyeden Abdülhâlık-ı Goncdüvânî hazretleri, evliyâ-yı kirâmın en büyüklerindendir. Babası da mübârek bir zât idi. Hızır aleyhisselâm ona gelirdi. Oturur sohbet ederlerdi. Bir gün yine öyle oldu. Hazret-i Hızır geldi ve “Yakında bir oğlun olacak. İsmini Abdülhâlık koy!” dedi. Abdülhâlık beş yaşındaydı. Babası, ilim öğrenmesi için Buhâra’ya gönderdi bu oğlunu. Hocası, Hâce Sadreddîn isminde bir zâttı. Bunun üstün hâllerini … Devamını oku