“Bu, ne büyük bir şeref…”

O devrin evliyâsından Yahyâ bin Muâz-ı Râzî hazretleri, bir gün Ahmed bin Hadraveyh hazretlerini ziyârete geldi. Uzaktan gelmişti. Bu eve yerleşti. Hanımı Fâtıma, buna o kadar sevindi ki, o zâtın şerefine birçok koyun kesip ziyâfet verdi o yörenin halkına. Evini, şamdanlarla donattı. Hizmetçisine emredip; “Merkebi de kesin!” dedi. O da emri getirdi yerine. Beyi bunu … Devamını oku

“Allah için evlenmek istiyorum”

Belh şehrinde yaşayan Ahmed bin Hadraveyh hazretleri, evliyânın büyüklerindendir. Hâl ehli bir zât olup kerâmetleri vardı. Belh şehrinde yaşayıp İbrâhim Edhem hazretleriyle sohbet etti. Belh emîrinin kızı vardı. Adı Fâtıma idi. Çok güzel ve “ihlâs” sâhibiydi. Ayrıca sâliha bir hanım olup bu zâtın Hak dostlarından olduğunu öğrenmişti. Biriyle haber gönderip; “Beni babamdan iste!” diye ricâda … Devamını oku

Tövbe eden genç hırsız!

Belh şehrinde yaşıyan velîlerden Ahmed bin Hadraveyh hazretlerinin hânesine hırsız girdi bir gece. Ama etrâfa baktı. Bir şey bulamadı. Üzüntülü ve ümitsiz hâlde geri dönüp gidiyordu ki, büyük velî seslendi arkasından: “Dur, gitme hemen!” Zîra “eli boş” olarak döndüğüne üzülmüştü! Hırsız da şaşırdı. Öylece donup kaldı. Mübârek zât, ona merhamet ve şefkatle bakıp; “İstersen, şurada … Devamını oku

“Resûlullahın misâfiri kimdir?”

Ahmed bin Hadraveyh hazretleri, Belh şehrinde yaşayan velîlerdendir. Doksan beş yaşında Belh’te vefât etti. Bu büyük zât, birkaç “din adamı” ile birlikte Hacca gitti bir sene. Haccı edâ ettiler. Medîne’ye geldiler. Mescid-i Nebîye varınca, yol arkadaşları “Acıktık, gidip bir şeyler yesek mi?” dediler. Onlara hayretle sordu: “Biz şu an neredeyiz?” “Mescid-i Nebî’deyiz.” “Yâni Resûlullahın misâfiriyiz, burada … Devamını oku

Rabbimiz bir kulunu severse…

Kûfe’de doğup Basra’da vefât eden Süfyân-ı Sevrî hazretlerinin, ölüm hastalığında çok karnı ağrıyordu. Bu sebeple, sık sık abdesti bozuluyordu. Ama her defâsında tekrar abdest alır, en ufak bir gevşeklik göstermezdi bu hususta. Abdestli ölmek istiyordu. Hep buna duâ ediyordu. Bunun için bir dakika bile abdestsiz bulunmazdı. Bu yüzden, “altmış defâ” abdest aldı bir gece. Ve vefâtı yaklaştı. Yakınlarını çağırıp; … Devamını oku

Hidâyete kavuşan doktor!

Basra’da vefât eden Süfyân-ı Sevrî hazretleri, bir gün âniden hastalandı. Bir “doktor” getirdiler. Ancak Hristiyandı. Bu zâtın ismini duymuş, evliyâdan bir kimse olduğunu öğrenmişti. “Tıp ilmi” üzerinde konuştular. Fakat Hazret-i Süfyân, o doktora öyle ince bilgiler verdi, öyle detaylar söyledi ki, ağzı açık dinledi. Bunları bilmiyordu. Ve hiç duymamıştı. “Bu kadar ince bilgileri nasıl biliyor?” diye … Devamını oku

“İçinizde ölüme hazır kim var?”

Basra’da yaşayan Süfyân-ı Sevrî hazretlerine, bir gün; “Efendim, Peygamber Efendimiz, meâlen (Çok et yenen hâneden, Rabbimiz nefret eder) buyurmuş. Burada kastedilen hâneden murat nedir?” diye sordular. Büyük velî; “Bu ev, içinde gıybet yapılan hânedir” buyurdu. Bir gün de dostlarına; “Kardeşlerim! İnsanlar bir meydana toplansa ve bir kimse onlara (Ey insanlar! İçinizde bugün akşama çıkacağını bilen … Devamını oku

Müminler Cennete girdiğinde…

Basra’da vefât eden Süfyân-ı Sevrî hazretleri anlatır: Müminler Cennete girdiğinde çok parlak bir “nûr” görürler. Cemâl-i ilâhînin nûru zannedip ona tâzim olarak secdeye kapanırlar. Ancak öyle değildir. Melekler, onlara; “Başınızı kaldırın! Bu nûr, Hak teâlâya âit bir nûr değildir” derler. Sorarlar ki; “Ya nedir?” Melekler “Bu nûr; bir hûrinin, sâhibinin yüzüne güldüğü vakit hâsıl olan … Devamını oku

“Ey Allah korkusundan ölen kul!”

Kûfe’de doğup Basra’da vefât eden Süfyân-ı Sevrî hazretleri; bir arkadaşıyla Mekke’ye gidiyor, yol boyunca gözyaşıyla ağlıyordu. Beytullaha vardılar. Bir genci gördüler ki, sararmış, solmuş bir hâldeydi.  Yüzü, çok “nûrlu” idi. Onlar bakarken, genç adam aşk-ı ilâhîyle “Allah!” diye bağırdı. Ve yere düştü birden! Hemen yanına koştular. Ama yetişemediler. Nefes almıyordu. Vefât etmişti. Meğer gençte “Allah … Devamını oku

“Üç hocam da îmânsız gitti!”

Kûfe’de doğup Basra’da vefât eden Süfyân-ı Sevrî hazretleri, Tebe-i tâbiîn’dendir. Hiç abdestsiz gezmez, “ölüm”den söz olunca korkusundan tâkatsiz kalırdı! Annesi, buna hâmileyken komşunun turşusunun tadına bakmıştı biraz. Hani bir lokmacık. Onu ağzına aldı. Hazret-i Süfyân, karnında ona “ağrı” vererek “îkaz” etti hemen. O anda aklı başına geldi. Komşusuna seslenip; “Hakkını helâl et” dedi. Kadın şaşırdı; … Devamını oku

Kıyâmette ağlamamak için!..

Medîne’de yaşayıp orada vefât eden Safvân bin Süleym hazretleri, çok namaz kıldığından ayakları şişer, namazlarda ağladığından, seccâdesi ekseriyâ “ıslak” olurdu! Bir gün yakınları geldiler “Niçin çok ağlarsınız?” dediler. “Kıyâmette ağlamamak için” buyurdu. Sordular: “O gün ağlanacak mı efendim?” “Evet, yalnız iki kısım insan ağlamaz. Bunlar; Allah korkusuyla haramdan sakınanlar ve Allah korkusuyla gözyaşı dökenlerdir!” buyurdu. … Devamını oku

“Benim altınla işim yoktur!”

Medîne’de yaşayıp orada vefât eden Safvân bin Süleym hazretlerini, zamânın halîfesi iyi tanır ve çok severdi bu zâtı. Bir gün onun bulunduğu şehre gelmişti. Vâliyle şehri gezerken bir mescitte birini bu zâta benzetti. Ve vâliye sordu: “Şu direğin yanındaki kimdir?” “Ona Safvân bin Süleym derler.” Tahmininde yanılmamıştı. Hizmetçiye bir kese “altın” verip “Bunu, şu direğin yanında oturan zâta götür ver” dedi. … Devamını oku

Her işte Allah’tan kork ve titre!

Basra’da yetişen fıkıh ve hadîs âlimlerinden Sâlih bin Beşîr hazretleri, Tâbiîn’dendir. O devrin halîfesi Mansur, bu zâta; “Bana bir nasîhat edin de saltanat işlerini ona göre yapayım” diye ricâ etti. Büyük zât; “Ey halîfe! Sana tavsiyem şudur ki, Allah’ın kullarına merhametli ol. Ahlâkını Resûlullahın ahlâkıyla süsle. Her işinde Allah’tan kork. Adâleti elinden bırakma” dedi. Ve ardından; “Ey halîfe! Milletine … Devamını oku