“Haydi bizim hâneye gidelim”

Kazvin’de doğan Alî bin Ömer Harbî hazretleri, Allah adamlarındandır. Kerâmetleri vardı. Kalpleri okurdu. Bir kişi, bu zâtın sohbetine giderken yolda kendi kendine “Huzûruna varınca, (Efendim, zât-ı âlinizin yediği yemekten bana da ikrâm eder misiniz?) diye arz edeyim” dedi. Bu düşünceyle vardı. Oturup sohbet ettiler. Nihâyet sohbet bitti, büyük velî, bu kimsenin eline yapışıp “Haydi bizim hâneye gidelim” buyurdu. Ve eve … Devamını oku

“Hanımınıza karşı iyi huylu olunuz!”

Herat’ta doğup orada vefât eden Abdullah-ı Ensârî hazretleri bir gün sohbetinde; “Bir hakîkî mürşidin sohbetine kavuşmak, nîmetler içinde en büyük olanıdır” buyurdu. Sordular: “Neden efendim?” “Çünkü o büyüklerin bir şefkatli nazarı, kalpteki karartı ve pasları temizler de ondan” dedi. Ve ardından; “Kâbe, Mina, Arafat her zaman bulunsa da, böyle mübârek bir zât her zaman ele … Devamını oku

“Asıl dert, günah işlemekti!”

Herat’da doğup orada vefât eden Abdullah-ı Ensârî hazretleri, büyük hadîs âlimidir. Neseb-i şerîfi, “Ebâ Eyyûb-el Ensârî” hazretlerine dayanır. Bunun için “Ensârî” ismiyle meşhur olmuştur. Dört yaşında ilim tahsîline başladı. Bütün din ilimlerine vâkıf oldu. “Üç yüz bin”den ziyâde hadîs-i şerîf ezberledi. Bütün vaktini ilimle geçirirdi. Yemek yemeye vakti yoktu. Annesi, lokma lokma yedirirdi eliyle. Hadîs-i … Devamını oku

“Duâ, belâ gelmeden yapılır!..”

Kûfe’de yaşayan Ebû Muhammed Cerîrî hazretlerine, bir genç gelip; “Tasavvuf nedir efendim?” diye sordu. Cevâbında; “Tasavvuf, sulhu olmayan bir cenktir” buyurdu. Genç dedi ki: “Anlamadım.” Büyük velî bu defâ; “Yâni her an, her nefes, nefsinle muharebe etmektir” buyurdu. ● ● ● Bu zât, ameline güvenenleri îkaz edip uyarır, hattâ onlara “Kim ameliyle kurtulacağını zannederse, yanılır. … Devamını oku

Bir garibin istediği bulamaç aşı!

Kûfe’de yaşayan Ebû Muhammed Cerîrî hazretlerine bir gün talebeleri; “Efendim, sizi üzen, unutamadığınız bir hâdise var mıdır?” diye sordular. Şöyle anlattı: Bir gün mescidimize, hâlinden “garip” olduğu anlaşılan biri geldi. Abdest alıp namaz kıldı. Sonra başını eğdi. Ve tefekkür eyledi. O gün Halîfe, akşam yemeğine bizi dâvet etmişti. O kimseye “Biz dâvete gidiyoruz, sen de … Devamını oku

“Mümine soğuk durmak, felâkettir!”

Mekke’de yaşayan Ebû Bekr-i Kettânî hazretleri, bir gün şunu anlattı sevdiklerine: Gençlik senelerimdi. Komşumuz bir Müslüman vardı, ama ona kalbimde “soğukluk” duyardım. Yâni onu sevmezdim. Sebebini de bilmezdim. “Mümine soğuk durmak, felâkettir” diye biliyordum. Ne kadar uğraştıysam da kurtulamadım bu düşünceden. “Hediye muhabbeti arttırır” diye de işitmiştim. Kıymetli hediyeler aldım. Götürdüm takdîm ettim. Yine o … Devamını oku

Allah korkusuyla günah işlememek!..

Mekke’de yaşıyan Ebû Bekr-i Kettânî hazretleri bir gün sevdikleriyle sohbet ediyordu ki, biri sordu: “Efendim takvâ nedir?” “Allah korkusuyla günah işlememektir!” buyurdu. Ve şunu anlattı ona: Büyüklerden biri, rüyâsında bir “genç” gördü. Fevkalâde güzel, ‘nûr’lu ve yakışıklıydı. Sordu ki: “Sen kimsin?” “Takvâ’yım.” “Nerede bulunursun?” “Allah’tan korkanların kalplerinde.” “Peki, yüzün neden çok parlak?” “Allah korkusuyla ağlayanların … Devamını oku

Allah dostlarını üzenler!..

Mekke’de yaşayıp orada vefât eden, büyük velî Ebû Bekr-i Kettânî hazretlerinin sevenlerinden biri, kalbini kırmıştı bu zâtın. Af da dilemedi. Ancak o günden îtibâren kaybetti her şeyini. Edindiği ilim, hikmet. Feyiz, nûr ve bereket. Hepsi silinip gitti kalbinden. Gâyesiz, maksatsız bir insan oldu. Anlamadı bu hâle neden düştüğünü. Tâ ki, bir rüyâ görene kadar. O rüyâda, bir “hazîne” önünde … Devamını oku

Gören, âşık olurdu o zâta…

Horasan’da yetişen velîlerden Ebû Bekr-i Ebherî hazretleri, “gönül ehli” bir velîdir. Bu zât bir gün çıkar evden. Bir bezzaz (manifatura) dükkânının önünden geçerken bir çocuk onu görüp âşık olur. Babası yoktur dükkânda. Ama o, bunu düşünmez. Düşer bu velînin peşine. Dükkânı ve her şeyi unutmuştur. Sanki mıknatısa tutulmuştur. Birazdan gelir babası. Onu göremeyince sorar komşulardan: “Nerede … Devamını oku

“Sert insan, yalnız kalmaya mahkûmdur!”

Horasan bölgesinde yetişen velîlerden Ebû Bekr-i Ebherî hazretleri bir gün bir dağın eteğinde oturmuş talebesiyle sohbet ediyordu. Namaz vakti geldi. Abdest almak için yakındaki çeşmeye gittiler. Ancak çeşme akmıyordu. Çocuklar heyecânlandı. Ve arz ettiler ki: “Hocam ne yapacağız?” “Telâş etmeyin!” “Ama namaz geçiyor.” “Haklısınız” buyurup ayağa kalktı. Çeşmeye döndü. Ve yüksek sesle; “Ey su!.. Allah’ın … Devamını oku

Çocuğundan ümîdini kesen Hristiyan!..

Nişâbur’da yaşayan velîlerden Ebû Osmân-ı Hayrî hazretlerinin zamânında zengin bir Hristiyanın bir “oğlu” vardı. Çocuk bir gün hastalandı. Ve günden güne ağırlaştı! Adam, göstermedik tabip bırakmadı o havâlide. Ancak devâ bulunamadı hastalığa. Çocuktan ümîdini kesmişti ki, bu “büyük zâtı” tavsiye ettiler ona. Çâresizdi artık! “Pekâlâ” dedi. Sevindi, ümitlendi. Bu niyetle evden çıkmak üzereydi ki, çalındı kapısı âniden. Açtığında bu zâtı gördü eşikte. Çok da … Devamını oku

“Cömertlik öyle bir haslettir ki…”

Nişâbur’da yaşıyan velîlerden Ebû Osmân-ı Hayrî hazretlerinin genç bir talebesi, “kötü arkadaşlara” uyup derse gelmez olmuştu. Lâkin suçunu biliyor, görünmek istemiyordu hocasına. Bir gün âniden karşılaştı. Ve saklanacak yer aradı. Ama yoktu öyle bir yer. Azarlayacak diye çok korktu! Ama düşündüğü gibi olmadı. Mübârek, tebessümle yaklaştı gence. Eliyle başını okşayıp; “Nerelerdesin evlât? Kendini özlettin” buyurdu. … Devamını oku

“Henüz çok gençsin evlâdım!..”

Nişâbur’da yaşayan velîlerden Ebû Osmân-ı Hayrî hazretleri, hocası Ebû Hafs’a ilk gittiğinde, yaşı henüz küçüktü. Huzûrunda edeple diz çöküp “Efendim, ben okumak istiyorum” dedi. Hocası, onu süzüp; “Evlâdım! Sen henüz çok gençsin, seni okutamam” buyurdu. O, bu cevâba çok üzüldü! Ne diyeceğini bilemedi. Yerinden kalktı. Ve arka arka çıktı huzurdan. Ama bir türlü gidemiyordu. Ayrılmak … Devamını oku