Seni âzâd ettim…

Hazret-i Sevbân (radıyallahü anh) köle idi. Resûl-i ekrem, kendisini satın alıp âzâd ettiği vakit; “Seni âzâd ettim, ama gönlümüz beraberdir. Sen, bizim Ehl-i Beytimizden sayılıyorsun” buyurmuştu. O, buna çok sevindi. Ve hizmete devam etti. Resûl-i ekreme olan bu sevgisinden dolayı defâlarca zarar gördü. Bir gün bir Yahûdî geldi. Ve Resûl-i ekrem’e; “Yâ Muhammed!” diye hitâb etti. Hazret-i Sevbân ona; … Devamını oku

Gözünden hiç yaş eksik olmazdı!

Büyük velîlerden Şeyh Şâbân-ı Velî hazretlerinin torunu olan Nasûhî Üsküdârî hazretleri, İslâmiyete tam uyardı.   Haramdan kaçardı.   Allah’tan korkardı.   Şüpheli korkusuyla mübahların çoğunu terk ederdi.   Dünyâyı sevmezdi.   Ve ona meyletmezdi.   Çok da ağlardı!   Allahü teâlânın korkusundan gözünden yaş eksik olmazdı!   Osmânlı yiğitleri Sakız adasını Venediklilerden almak için çarpıştıkları günlerdi.   Nasûhî … Devamını oku

İsteyen bizimle gelsin!

Nasûhî Efendi (rahmetullahi aleyh), bir ara üç gün müddetle, sevenlerinden birinin dâveti üzerine hava değişikliği için Çamlıca civârındaki Bulgurlu’ya gitti. O kişi şöyle anlatıyor: Yatsı namazını kıldı. Gece yarısı kalktı. Teheccüd namazı kıldı. Tekrar yatmadı. Yanında bulunanlara; “Bize bugün Üsküdar’a gitmek gerekiyor. Hizmeti yerine getirdikten sonra inşallah yine geliriz. Arzu eden bizimle gelebilir” buyurdu. Sabah namazını kıldık. … Devamını oku

Bu, son vaazımdır

Nasûhî Efendi, 1718 senesi şâban ayının son haftası, vaazında; “Bu makamda son vaazımdır” buyurdu. Ve cemaate vedâ etti. Dergâhlarına geldi. Onlara da vedâ etti. O hafta hastalandı. Ramazân-ı şerîfin ilk günleriydi. Bir gece evden çıktı. Bahçesinde dolaşıyordu. Hanımı onu görüp; “Efendi! Bu gece vaktinde bahçede niçin gezinip durursun?” diye sordu. O da hanıma baktı. Ve tebessüm edip; … Devamını oku

Neden yalın ayaksınız?

Bağdat’ta yaşayan ve kabr-i şerîfi Bağdat’ta olan Bişr-i Hafî hazretlerine; “Bu dereceye ne ile yükseldiniz?” diye sordular. “Bir şeyle” dedi. Ve şöyle anlattı: Sarhoştum. Çamurlar içinde bir “kâğıt” görüp aldım. Üzerinde “Allah” yazılıydı. Yıkayıp temizledim. Güzel koku sürüp yükseğe astım. Sordular ki: “Bu kadar mı efendim?” “Evet, ben Rabbimin ismini yücelttim. Rabbim de beni yüceltti.” ● ● ● … Devamını oku

Îsâ Efendi’nin hasta kızı…

Nasûhî Efendi’nin devrinde yaşayan Îsâ Efendi’nin kızı hastalandı. Hastalık o dereceye ulaştı ki, artık ümit kesmişlerdi. Îsâ Efendi, Nasûhî Efendi’yi çok severdi. Büyüklüğünü bilirdi. Sevdiği birini çağırdı. Ve kendisine; “Nasûhî Efendi’ye git, selâmımı söyleyip hâlimi arz et. Biricik kızımın şifâsı için duâ buyursun” dedi. O da Üsküdar’a gitti. Dergâhına vardı. Ve geliş maksadını arz etti. Nasûhî … Devamını oku

Bu ne hâldir Paşa?

Nasûhî Efendi, Allah adamlarındandır. Sakız Adası zaferinden sonra dergâhın borçlarını ödemekle meşguldü ki, Sakız’ı fetheden Hüseyin Paşa dergâha geldi. Ve tevâzu gösterdi. Saygı ve hürmetle bu büyük velîyi konağına dâvet etti. Nasûhî Efendi dâvetini kabul etti. Paşa’nın konağına vardı. Paşa, saygıyla ayağa kalktı. “Buyurunuz” dedi. Hürmetle içeri aldı. İltifâtlarda bulundu. Mübârek zât, Paşa’nın bu hâl ve hareketine hayret … Devamını oku

Bahçede unutulan çakı!..

Müştak Kâdirî hazretlerinin Erzurum’da konağı ve meyve bahçeleri vardı. Bir zaman İstanbul’a gitti. O sırada Erzurum’daki evinin bahçesinde meyveler olgunlaşmıştı. Bahçıvan bunu gördü. Olgunlaşanları topladı. Ve kendi kendine; “Müştak Efendi burada olsaydı şu tâze meyvelerden ona takdîm ederdim, o da bana bahşiş verirdi” diye düşündü. O anda bir “Ses” oldu. Müştak Efendi geldi. Ve ona selâm verdi. Hâlini … Devamını oku

Fakirler babası bir zat…

Anadolu’da yetişen evliyânın büyüklerinden olan Müştak Baba, uzun boylu idi.   Ayrıca geniş göğüslü idi.   Nûrâni yüzlü, elâ gözlü idi.   Çekme burunlu ve heybetli idi.   Sohbeti hoş bir zâttı.   Çok da cömertti.   Vermeyi severdi.   Hakkârî beylerinden olduğu hâlde dünyâ malı ve rütbelerinden yüz çevirmişti.   Babalarından kendilerine kalan yirmi yedi … Devamını oku

Erzincan’a inmek dileriz…

Evliyânın büyüklerinden Pîr Muhammed Erzincânî hazretleri bir yaz günü sabah namazından çıktılar.   Talebelerine;   “Erzincan’a inmek dileriz. Sevdiklerimizden arzu edenler bizimle gelsin” buyurdu.   Kırk talebesi vardı.   Onları aldı.   Erzincan’a vardı.   Ve talebelerine;   “Allahü teâlâ bu beldeye yakında bir zelzele takdîr etmiştir. Bu belânın geri çevrilmesi için yalvaralım. Umulur ki, içimizden birinin duâsı … Devamını oku

“Ey Hâtun! Yarına kadar sabret!”

Evliyânın büyüklerinden Pîr Muhammed Erzincânî hazretlerinin köyünde bir kadıncağızın ineği akşam evine dönmedi. Kadın, ineğini, Şeyh Muhammed hazretlerinin talebelerinden birinin aldığını zannetti. Onlara sû-i zan etti. Hattâ dergâha gitti. Bâzı sözler sarf etti. Bunun üzerine Pîr Muhammed Erzincânî hazretleri, kadına hitâben; “Ey Hâtun! Senin sığırın sağdır, dağda kalmıştır, hele yarına kadar sabret” buyurdu. Dediği gibi de oldu. Tam … Devamını oku

Ben kim oluyorum ki?

Anadolu’da yetişen evliyânın meşhurlarından Mustafa Safî Efendi’nin türbesi inşâ ediliyordu. Bu işle meşgul olanlar, bu büyük zâtın kabri yanında, ona karşı lâzım olan edebi tam göstermiyorlardı. Ayaklarını uzatıyorlardı. Edepsizce oturuyorlardı. Yine bu kabir yanında ayaklarını uzatıp oturdukları sırada, Safî Efendi’nin rûhâniyeti onlara gözüktü. Acı acı tebessüm etti. Ve onlardan birine bakıp; “İbrâhim Bey! Sen artık büyüdün de, … Devamını oku

Allah seni görüyor evlâdım!

Bir gün Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin huzûruna bir genç geldi ve “Efendim, gözlerimi yabancı kadınlara bakmaktan menedemiyorum. Bu hususta tavsiyeniz nedir bana?” dedi. Büyük velî ona; “Kolay” buyurdu. Delikanlı sevindi; “Amân hocam o nedir?” Buyurdu ki: “Sen o kadına baktığın anda Allahü teâlânın da sana baktığını düşün. Hattâ senin o kadını görmenden daha çok, Rabbin seni görüyor, bunu hâtırından çıkarma!” … Devamını oku