“O mübârek zâtı yormayın!”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri zamânında bir adam işitti bu büyük velînin ismini. Görmeden sevdi kendisini. Ve ziyâretine gitti hemen. O esnâda büyük zât, bir câmide nasîhat ediyordu ilim ehli zevâta. O da girdi içeri. Ön safta oturdu. Dinledikçe muhabbeti çoğaldı bu büyük velîye. Zîra çetin suâller soruyorlar, o da tatminkâr ve doyurucu … Devamını oku

“Bana bir duâ yazar mısınız?”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri zamânında, dertli ve hasta olanlar bu zâta gelir, arz ederlerdi dertlerini. O da hastalara bir duâ yazar, kullananlar şifâya kavuşurdu tam olarak. Ama kalemle değil. Parmağıyla yazardı. Bir gün bir “hasta” geldi. “Efendim, çok hastayım, bana bir duâ yazar mısınız” diye ricâ etti. Büyük velî, bir “kâğıt” aldı. … Devamını oku

“Benim pek çok kusurum vardır…”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri zamânında “hayâsız” biri vardı ki, bu büyük velîyi sevmezdi. Kötü şeyler söylerdi. Dedikodu yapardı. O tevâzu ettikçe de, arttırırdı bu hakâretlerini. Bir gün yine bu zâtın aleyhinde bir “mektup” yazdı. Ve bir talebesine verip; “Bunu, hocana götür” dedi. O talebe mektubu aldı. Götürüp hocasına verdi. O da, talebesine; … Devamını oku

“Kusûrum varsa lütfen söyleyin!”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri bir gün sevdiklerini toplayıp; “Kardeşlerim! Benim bir hatâm varsa, lütfen söyleyin ki, onu düzelteyim” buyurdu. Onlar dediler ki; “Estağfirullah efendim, biz sizde hiç kusur görmüyoruz.” Bir sessizlik oldu. Sonra biri kalktı. Ve izin isteyip; “Efendim, müsaadeniz olursa, bendeniz, sizin bir kusûrunuzu söylemek istiyorum” deyiverdi. Ordakiler şaşırdılar. Birbirlerine bakıştılar. … Devamını oku

Müslüman merhametli olur…

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri, çok merhametliydi. Hattâ hayvanlara bile. Nitekim bir “köpek” cüzzam hastalığına yakalandı bir vakit. O hâliyle çok çirkindi. Ve iğrenç görünüyordu. Kapılardan kovuluyordu. Hayvancağız en son bu büyük zâtın kapısına gelip yattı. Vücûdu, yara bere içindeydi. Seyyid hazretleri, onu gördü. Hâline acıdı. Ona, şehir dışında bir “gölgelik” yaptı. Ve … Devamını oku

“Bu, Allah’ın işine îtiraz etti!”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretlerinin yeğeni Hasan Alî şöyle anlatıyor: Bir gün dayımın evindeyken hiç tanımadığım biri geldi. Dayımla “gizli bir şeyler” konuştular. Sonra o kişi izin alıp gitti. Merak edip sordum: “Dayıcığım, o zât kimdi?” “Dört kutuptan biriydi.” “Niçin gelmiş dayıcığım?” “Bu kişi deniz kenarında oturur. Geçen gün zihninden bir düşünce geçirince kutupluk vazîfesi alındı kendisinden. … Devamını oku

“Öfke ânında akıl örtülür!”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri, büyük velîlerden ve evlâd-ı Resûl’dendir. Henüz dünyâya gelmemişti ki, dayısı, bir gece rüyâsında Resûlullah Efendimizi gördü. Efendimiz ona; “Ey Mansur! Yakında hemşirenin bir oğlu olacak. Adını Ahmed koyun ve onu iyi yetiştirin. Zîra o, Hak teâlâ katında yüksek bir zât olacaktır” buyurdu. Kırk gün geçti. Bu zât doğdu. Gençliğinde … Devamını oku

“Sen duâ et, şifâsını biz veririz”

Horasan velîlerinden Ahmed Nâmıkî Câmî hazretleri bir gün evden çıktı, o anda kalbine; “Gitme, dertli bir mümin sana geliyor” diye ilham olundu. Az sonra geldi misâfirler. Anne, baba ve çocukları. Adamcağız “Bizim bir derdimiz var da onu size arz edecektik” dedi. “Hayırdır, nedir derdiniz?” “Efendim, Allah bize bir erkek evlât verdi, ama doğuştan âmâdır.” “Tabîbe … Devamını oku

“Büyükler imtihan edilmez!”

Herat’ta, Abdullah Zâhid diye biri vardı ki, her gün oruç tutar, çok ibâdet yapardı. Bunun için herkes tarafından sevilirdi. Ahmed Nâmıkî Câmî hazretleri Herat’a gidince Abdullah Zâhid’in içini merak sardı. Hanımına, “Herat’a biri gelmiş, velî diyorlar. Gidip bir göreyim, gerçekten velî midir, öğreneyim” dedi. Hanımı îkaz etti onu: “Bu niyetle gitme!” “Nedenmiş o?” “Çünkü o, … Devamını oku

“Senin bir derdin mi var?”

Horasan velîlerinden Ahmed Nâmıkî Câmî hazretleri, büyük bir velî olup, herkese karşı çok merhametliydi. Cömertti sonra. Ve iyilikseverdi. Herkese iyilik yapıyordu. Derdi olan, ona gidiyordu. O devirde “sâlih” ve “zengin” bir kimse vardı ki, sonraları fakîrleşti. Bütün malı ve serveti gitti. Ama bu durumu kimselere diyemiyor, kimseden de bir şey isteyemiyordu. Bir gün câmide oturuyordu. … Devamını oku

“Ey Ahmed, al da iç ellerinden!”

Horasan velîlerinden Ahmed Nâmıkî Câmî hazretlerinin, gençliğinde “kötü” arkadaşları vardı. Her gün “içki” içerlerdi. Bir mahzende, “şarap”la dolu kırk “küp” vardı ve her gün sırayla biri gider, şarap getirirdi o mahzenden. Bir gün de Ahmed Nâmık’a geldi sıra. Merkebine binip gitti mahzene. Ama kırkı da “boş”tu küplerin. Şaşkın hâlde bağ evine yönelip, oradaki küplerden yükledi … Devamını oku

“İstiğfârın açmadığı kapı yoktur!”

Bağdat’ta vefât eden büyük velîlerden Ahmed bin Mesruk hazretlerinin bir talebesi vardı. O, bir gün yolculuğa çıktı. Bir müddet sonra yoruldu. Ve bir ağaç altına oturdu. Bir şeyler yedikten sonra uzanıp uyudu oracıkta. Fakat o da ne? Ayakları kıbleye doğruydu. Uyur uyumaz rüyâ gördü. “Hocasını” görmüştü. Mübârek, heybetle geldi. Ve bu talebeye; “Kalk, toparlan!” buyurdu. Genç, doğruldu rüyâsında. Ancak … Devamını oku

“Şimdi anladım ki, sizin dîniniz hakmış”

Horasan’da yetişen velîlerden Ahmed bin Mesruk hazretleri anlatıyor: Bir kimseyi gördüm ki, çok düzgün konuşuyor ve tasavvuftan bir şeyler anlatıyordu. Dinledim. Tatlı bir ifâdeyle anlatıyor, dinleyenleri hayran bırakıyordu. Sözlerini bitirdi. Sonra da bize; “Şimdi her biriniz, kalbine geleni bana söylesin” dedi. Kalbime baktım. Gördüm ki, bu adam mü’min değil, Yahûdî. Ama nasıl diyecektim? O, herkese sorup cevâbını alıyordu. … Devamını oku