Resûlullah’ı örnek alın!

Kayyûm-i zaman Muhammed Sıbgatullahın halîfelerinden Sûfi Abdüllatif-i Kâbilî anlatır:   Üstâdım Kayyûm-i zaman Muhammed Sıbgatullah hazretlerini çok görmek istiyordum.   Bir gün bu arzum şiddetlendi.   Yerimde duramıyordum.   Ancak ben Kâbil’de idim.   O ise Serhend şehrindeydi.   Birden hâtırıma geldi ki:   Yüksek babası Muhammed Mâsum hazretleri, bir talebesinin dâveti üzerine bir anda Serhend’den Kâbil’e … Devamını oku

“Şeytan senden ümîdini kesti!” 

Kayyûm-i zaman Muhammed Sıbgatullah hazretlerinin muhlis talebelerinden olan “Gülendam” isimli bir zât şöyle anlatır: Şeytan bana çok musallat olurdu. Lüzumsuz hayâl ve düşüncelerle beni meşgul ederdi. Beni günâha sürüklerdi. Ama ben istemiyordum. Ve çok üzülüyordum! Bir gün can kulağıma; “Sen, ‘Kayyûm-i zaman’ın talebesisin. Bu derdini niçin ona açmıyorsun? Ona arz edersen kurtulursun” diye bir ses geldi. Bir gece teheccüde kalktım. … Devamını oku

Şehit olmak için…

Kayyûm-i zaman Muhammed Sıbgatullah hazretlerinin kıymetli oğlu Meyan Şeyh Ehlullah, “Sıtma” hastalığına yakalandı. Bir sene geçti. Ama iyileşmedi. Doktorlar âciz kaldıklarını söylediler. Büyük velî üzüldü. Bir gün dergâha geldi. Ve talebe arasına girip; “Sevgili oğlumun hastalığı çok uzadı, üstelik de gittikçe ağırlaşıyor. Hastalığı kendime çekip, bundan sonraki ağrılarını ben yüklenmek istiyorum”  buyurdu. Vaktâki böyle buyurdu. Çocuk sıhhat buldu. İyileşip ayağa … Devamını oku

Kıtlık ve vebâ!..

Kayyûm-i zaman Muhammed Sıbgatullah hazretlerinin zamânında Hindistan’da büyük bir “Kıtlık” vâki oldu. Ve uzun zaman devam etti. Aynı zamanda “Vebâ” salgını da başgösterdi. İnsanlar bunaldı. Huzurlarına gelip; “Efendim, bu (Kıtlık) ve (Vebâ) salgınından perîşan olduk! Duâ buyursanız da bu belâdan kurtulsak” diye ricâ ettiler. Ona yalvardılar. Büyük velî; “Sabredin!” buyurdu. O günden sonra ne zaman gökte bir “Bulut” görülse, insanlar Kayyûm-i Zamanın huzûruna gelip; “Havada … Devamını oku

“Nûr Pınarı”

Bir kimse şöyle anlatır: Kayyûm-i zaman Muhammed Sıbgatullah hazretleri (rahmetullahi aleyh); bir zaman Kâbil’e gelmiş, benim evimde misâfir kalıyordu. Benimse ayaklarımda “Nikris” denen bir rahatsızlık vardı. Bu sebeple doktorlar soğuk su içmemi yasaklamışlardı. Mevsim yaz idi. Hava çok sıcaktı. Harâret oluyordu. Kayyûm-i zaman hazretleri bir gün bana dönüp; “Öyle pınarlar vardır ki, suyu kardan soğuk olur. Bu yakınlarda böyle … Devamını oku

Fitnecilerin gürültüsü!

Kayyûm-i zaman Muhammed Sıbgatullah hazretleri, o memleketin Kadısının evinde misâfir bulunuyordu. O sırada kadı evde yoktu. Âniden bir “Gürültü” koptu. Kavga sesleri geldi. Yaklaşık “Bin kişi” kadar olduğu tahmin edilen bir kalabalığın, Kadının evini yağmaya geldikleri anlaşıldı. Kadının ailesi çok korktular! Ağlamaya başladılar. O anda o  hırçın kalabalık, birden geri çekilmeye başlayıp, birbirlerine girdiler. Ağlama ve feryât sesleri yükseldi. Çoğunun başı … Devamını oku

Haydi kalk, naz yapma!

Muhammed Mâsum-i Fârûkî hazretlerinin büyük oğlu Muhammed Sıbgatullah, henüz altı aylıkken şiddetli bir “hastalığa” yakalandı.   Hekimler âciz kaldı.   Çâre bulamadılar.   Ölecek zannettiler.   Nihâyet nabzının atması bile hissedilemez olmuştu.   Ebeveyni cenâze hazırlıklarına, başladılar.   Bu haber İmâm-ı Rabbânî hazretlerine ulaşınca hemen torununun yanına geldi.   Örtüsünü kaldırdı.   Yüzüne dokundu.   … Devamını oku

Sen kendi hâline ağla!..

Molla Gürânî hazretleri vefât ettiği sene, iyice halsizleşti. İstanbul’daki konağına göçüp yatak hazırlanmasını istedi. Kuşluk namazını kıldı. Kıbleye dönerek sağ yanı üzerine yattı. O gün kendisinden Kur’ân-ı kerîm ve kıraat ilmi öğrenen hâfızların toplanmasını istedi. Yanında toplandılar. Talebelerine; “Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamânı bugündür. İkindi vaktine kadar üzerime Kur’ân-ı kerîm okuyunuz” dedi. Hâfız talebeleri; “Başüstüne” dediler. Ve okumaya … Devamını oku

Sakın büyüklenmeyin!

Molla Gürânî hazretleri; heybetli, vakûr ve sarsılmaz bir ilim haysiyetine sâhipti! Uzun boylu, gür sakallıydı. Doğru ve açık sözlüydü. Vezîrleri adlarıyla çağırırdı. Sultânın huzûruna girince yüksek sesle selâm verirdi. Bir Arefe günüydü. Sultân, Molla Gürânî’ye bir haberci göndererek; “Yârın bayramı kutlamak üzere teşrîf eder misiniz” diye ricâda bulundu. O, bu haberi aldı. Ve o haberciye; “Yağışlı günlerdir, … Devamını oku

“Onun şeytan olduğunu nasıl bildin?”

Bir gün Gavs-ül âzam Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, sıcağın tesiriyle pek fazla susamıştı. Ama içecek “Su” yoktu. Zîra çölün ortasındaydı. Hak teâlâ ona bir “Bulut” gönderdi. O buluttan bir “Yağmur” boşandı. Kana kana içip ferahladı. O ara bir “Işık” belirdi. O buluttan bir “Ses” duydu. Kendisine hitâb ediyordu. Kulak verip dinledi ki; “Ey Abdülkâdir! Ben, senin Hâlıkınım. Bütün haram şeyleri, sana helâl kıldım” diyordu. O, bu sesi işitti. Ve … Devamını oku

Celâlli Şehzâde!..

Osmânlı âlimlerinden, büyük velî Molla Gürânî hazretleri zamânında Şehzâde Mehmed (Fâtih), bu sırada Manisa’da emîr idi. Babası İkinci Murâd Hân, oğlunun yetişmesi ve eğitilmesi için pek çok âlimi ona hoca olarak göndermişti. Şehzâde zekî ve celâlliydi! Yâni ele avuca sığmıyordu. Onun için giden hocalar, onu bir türlü derse yanaştıramadılar. Bu sebeple Pâdişah, bu oğlunu yetiştirecek “Heybet”li bir muallim, … Devamını oku

O kimse câhildir!..

Bursa’da müderrislik ve kadılık yapan Molla Fenârî hazretleri, ipekçilik yaparak nafakasını temin ederdi. Kazandığı paralarla çok hayrât ve hasenâtta bulunurdu. Ömrü sona yaklaştı. Gözlerine perde geldi. Sultânın bir vezîri vardı. İsmi, Hacı İvaz Paşa idi. Bu vezîr, bir konuda Molla Fenârî’ye kızmış ve gözleri görmez olunca, hırsından; “Dilerim o âmâ ihtiyarın namazını ben kıldırayım” demişti. O, bunu duydu. Ve buyurdu ki: … Devamını oku

Feyiz, nûr demektir…

Osmânlı Devleti’nin ilk şeyhülislâmı ve büyük Velî Molla Fenârî hazretleri, Bursa’da kadı iken bir dâvâda Sultân Yıldırım Bâyezid Hân’ın şâhitliğini kabul etmedi. Sultân sordu ki: “Sebep nedir?” Büyük velî; “İslâmiyetin aradığı şâhitlik şartlarından biri sizde yoktur” buyurdu. Yine sordu ki: “O hangi şarttır?” Büyük velî; “Cemâate gelmiyorsunuz. Dînimizde, cemâatle namaz kılmayı terk edenin, mahkemede şâhitliği makbûl değildir” buyurdu. Sultân … Devamını oku