“Niçin ağlıyorsun?”

Zamânın devlet adamlarından Ebül Fadl adında biri, bir gün Ebû İshak Kâzerûnî hazretlerini ziyârete gitti.   Şeyh hazretleri, ona;   “Şarabı bırak, tövbe et!” dedi.   Sonra nasîhat etti.   Adam şaşırdı!   Ve cevap verip;   “Bırakamam efendim. Çünkü ben, hükümdârımız Fahr-ül Mülk’ün şarap arkadaşıyım, o râzı olmaz” dedi.   Kâzerûnî hazretleri;      “Olsun, sen yine de … Devamını oku

Yazıklar olsun bana!

Ebû İshak Kâzerûnî hazretlerinin zamânında, Basra’da Yahyâ bin Hasan adında bir mescit imâmı vardı.   Şeyh Kâzerûnî hazretlerini ziyârete geldi bir gün.   Sabah namazı vaktiydi.   Bu zâtın mescidine girdi.   Büyük velî imâmdı.   Ona uyarak namaza durdu.   Kâzerûnî hazretleri, okuduğu uzun bir sûrede bir âyeti unutarak okumadı.   O, bunu fark etti.   … Devamını oku

Heybetli bir süvâri!..

Büyük âlim ve velî olan “Kâzerûnî” hazretleri zamânında mücâhitler, Rumlarla savaşırken zor durumda kalmışlardı.   Ne yapsınlar? Hemen hocaları Kâzerûnî’nin rûhâniyetinden yardım istediler.   O anda mescitteydi.   Âniden ayağa kalktı.   Ve âsâsını eline aldı.   Hızla mescitten çıktı.   Atına atlayıp süratle uzaklaştı. Bu esnâda mücâhitler heybetli bir “Süvârî”nin, tozu dumana katarak geldiğini gördüler.   O … Devamını oku

Allahü teâlânın sevdiği kul…

Büyük âlim, velî ve mücâhit İbrâhim bin Şehriyâr hazretleri, “Kâzerûnî” ismiyle meşhur oldu.   Cömert bir zâttı.   Kerem sâhibiydi.   Misâfirperverdi.   Maddî yönden zayıftı.   Babası, ona;   “Oğlum! Sen fakîrsin, gelen misâfirleri ağırlamaya gücün yok. Bunda acz içine düşmeyesin” dedi.   Kâzerûnî onu dinledi.   Ama cevap vermedi.   Derken ramazan geldi.   Cömertliğiyle tanınmış olduğundan … Devamını oku

Şaşırtan ilaç!..

Bir defasında Timur Şah hastalandı.   Bir türlü çâre bulunamadı.   Nihâyet Kayyûm-i Cihan hazretlerine haber gönderip;   “Tabipler tedâvîsinden âciz kaldılar, zât-ı âlinizin himmetini beklemekteyiz” dediler.   Kayyûm-i Cihan;   “Çâresi var” buyurdu.   “O nedir?” dediler.   “Esferze bitkisinden bir miktar ilâç yapıp üç gün yutsun, inşallahü teâlâ şifâ bulur” buyurdu.   Tabipler bunu duydu.   Ama … Devamını oku

O suyu sakla!

Kayyûm-i cihan Muhammed Seyfullah hazretleri bir gün abdest aldı. Ve hizmetçisine; “Bu abdest suyunu sakla, şifâ için ihtiyaç olacak” buyurdu. Az sonra kapı çalındı. Huzûruna birini getirip; “Bu kimseyi yılan soktu, ölmek üzeredir” dediler. Hizmetçisine; “O suyu getir!” buyurdu. Getirince, o suyu alıp yılanın soktuğu yere eliyle sürdü. Biiznillah adam şifâya kavuştu. ● ● ● Muhammed Seyfullah hazretlerinin cenâzesini yıkayan kimse … Devamını oku

“Bunda bir sır var!..”

Fakîr biri oltayla balık tutuyordu bir gün.   Pâdişah da oradan geçiyordu.   Bu garibe;   “Oltana ilk takılan şey ne olursa, sana onun ağırlığınca altın vereceğim” dedi.   Oltaya bir kemik takıldı.   Ortası da delikti.   Hükümdâr;   “Ne yapalım, şansın bu kadarmış” dedi.   Ve saraya geldiller.   Sultân, adamlarına;   “Bu balıkçıya, elindeki kemiğin ağırlığınca altın verin!” dedi. … Devamını oku

Bu, cennet kokusudur

İbrâhim Gülşenî hazretlerinin oğlu Ahmed Hayâlî, babasından otuz yedi sene sonra vefât etti. İbrâhim Gülşenî’nin türbesine defnedildi. Kabrini kazıyorlardı. Güzel bir koku yayıldı. Gönül ehli olanlar; “Bu koku cennet kokusudur” dediler. Birisi o kabre indi. Çıkıp şöyle anlattı: İbrâhim Gülşenî’nin kabrini açtım. Aradan otuz yedi sene geçmesine rağmen cesedi, gömüldüğü gibi taptâze duruyordu. Selâm verdim. “Aleyke selâmullah!” diye cevap verdi. … Devamını oku

Kitapların yanıyor koş!

Sultân Hasan‘ın devlet adamlarından iki kişi İbrâhim Gülşenî hazretlerini ziyârete geldiler. Onları içeri aldı. Hâl hatır sordu. Sonra birine bakıp; “Niyet ettiğin şey güzeldir, fakat buradaki malından değil, köyden gelecek olandan ver” dedi. Sonra öbürüne baktı. Ve kızgın olarak; “Niçin gusletmeden buraya geldin? Kalk git, gusül abdesti al da öyle gel!” buyurdu. İkisi de şaşırdılar. Meğer birincisi; kendi yerine, … Devamını oku

“Vallâhi ben her şeyi bilemem!”

Tâbiîn’in büyüklerinden Kâsım bin Muhammed hazretleri, (Fıkıh) ilminde de yüksek bir âlimdi. Yine de korkardı! Yâni bir şey sorulsaydı. Hemen fetvâ vermezdi. Ve o soranlara; “İnsanın, Allahı bildikten sonra câhil yaşaması, bilmediği şeyde fetvâ vermesinden hayırlıdır” buyururdu. Ona bir mesele sorarlardı. “Bilmiyorum!” derdi. Başka şey sorarlardı. Yine bilmiyorum derdi. Onlar ısrâr ederdi. O zaman da; “Vallâhi ben her şeyi bilmiyorum. Bilseydim … Devamını oku

Artık görmek istemiyorum

Tâbiîn’in büyüklerinden Kâsım bin Muhammed (rahmetullahi aleyh), çok alçak gönüllü idi. Bir gün bir köylü geldi. Huzûruna girdi. Ve kendisine; “Sen mi daha çok biliyorsun, yoksa Sâlim bin Abdullah mı?” diye sordu. O da cevâben; “Sâlim çok bilir” dedi. Başka şey söylemedi… ● ● ● Kâsım bin Muhammed hazretleri anlatıyor: Resûlullah Efendimizin eshâbından birinin gözleri görmez olmuştu. Ziyâretine gittiler. Sebebini … Devamını oku

Zehirli ekmek!..

Muhammed Sıbgatullah zamanında iyi kalpli biri, çıkar evinden. Bir dostunu ziyârete gider. Yolda yorulur ve acıkır. Bir fırından “Ekmek” ister. Ancak parasını evde unutmuştur. Fırıncıya; “Üzerime para almamışım, sonra versem olur mu?” der. Fırıncı, inanmaz. Üstelik içinden; “Bıktım bu yalancılardan” der. Bir ekmeğin içine (Zehir) doldurur, bu zavallıya verir. Bir şeyden haberi yoktur garibin. Zehirli ekmeği alıp ayrılır. Az ileride rastlar “Genç” birine. Askerliği … Devamını oku

Şifâ bulamayan hasta!..

Kayyûm-i Zaman Muhammed Sıbgatullah hazretlerini çok seven bir kimse, ağır bir hastalığa yakalanmıştı. Doktora gitti. İlâç kullandı. Ama şifâ bulamadı. Bir akşam derdini arz etmek ve kendisinden duâ istemek üzere bu büyük velînin yüksek huzûruna geldi. Kayyûm-i zaman o sırada yemek yiyordu. Onu da içeri aldı. Sofraya buyur etti. Ve tebessüm ederek; “Tam üzerine geldin, ne iyi … Devamını oku