Ölüm acısı çok şiddetlidir!

Bağdat evliyâsından Alî bin Muvaffak hazretlerine, bir gün “felçli” ve “kötürüm” bir kimseyi getirip “Efendim, bir duâ edin de şifâ bulsun” diye ricâ ettiler. On senedir felçliydi. Arabayla getirmişlerdi. Mübârek zât elini kaldırdı. Ve hastanın omuzuna koyup “Kalk, niçin arabada oturuyorsun?” buyurdu. Adam şaka sandı bu sözü. Lâkin ciddiydi mübârek. Elinden tutup; “Haydi, kalksana!” dedi … Devamını oku

Canım tâze hurma istiyor

Irak’ta yaşıyan velîlerden Alî bin Heytî hazretlerinin bir hizmetçisi vardı ki, hâl ehli bir kişiydi. Bir zaman hastalandı. Hastalığı gitgide arttı. Alî bin Heytî hazretlerine “Hocam! Canım tâze hurma yemek istiyor” dedi. Ancak hurma mevsimi değildi. Alî bin Heytî; “Evlât! Bu mevsimde tâze hurma bulunmaz, ama Ketfan vilâyetinde bolca vardır” buyurdu. Orada bir tanıdığı vardı. … Devamını oku

Derhâl çıkıp gidin buradan!

Irak’ta yaşıyan Alî bin Heytî hazretleri zamânında Acem Şâhı, Müslümanlarla savaşmak gâyesiyle her türlü tedbiri aldı. Ordusunu topladı. Müslümanların pâdişahı bunu öğrenince Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerinden mânen yardım istedi. Büyük zât o anda Alî bin Heytî hazretleriyle sohbet ediyorlardı. Bu haberi aldı. Sohbeti bıraktı. Ve Alî bin Heytî’ye; “Hemen kalk! Düşman tarafına birini gönder ki, düşman askerini … Devamını oku

Uyurken nasıl sevap kazanılır?

Irak’ta yaşayan velîlerden Alî bin Heytî hazretleri, bir gün bir yere giderken bir hurma ağacının altında oturdu. Yorulmuş ve acıkmıştı. Yiyecek bir şeyi yoktu. Üstelik hurma mevsimi de değildi. Ama oraya oturur oturmaz canlandı o hurma ağacı. Birden yeşillendi. Ve meyve verdi. Tâze hurmalarla doldu ağaç. Bu hâli kendisi de görüp çok mahcup oldu! Utancından yüzü kızardı! … Devamını oku

Bu kötü hâlden bizi kurtarın!

Irak’ta yaşıyan velîlerden Alî bin Heytî hazretlerini “rahmetullahi aleyh”, bir grup âlim ziyârete geldiler bir gün. Onları içeriye aldı. İltifatlarda bulundu. Oturup sohbet ettiler. Âlimler, onun sohbetinden ve hikmetli sözlerinden çok istifâde etmişlerdi. Ama birkaçı hâriç. Onlar huzursuz oldu. Sevmediler bu zâtı. Nitekim kalkıp gittiler az sonra. Bu büyük velî, anlamıştı bunların niçin gittiklerini. Ama … Devamını oku

Misafir kabul eder misiniz?

Irak’ta yaşayan velîlerden Alî bin Heytî hazretleri, bir gün Irak’ın bir köyüne gitti, bir evin önünde durdu. Ve kapıyı çaldı. Kapı açılınca; “Kabul ederseniz misâfir geldim” buyurdu. Ev sâhibi onu tanımıyordu. “Buyurun” deyip içeri aldı. Hoşbeşten sonra, bu zât pencereden bir tavuğu gösterip; “Şu tavuğu benim için keser misiniz” buyurdu. Ev sâhibi; “Hayhay” dedi. Ve … Devamını oku

“Dünyâda en zor iş nedir?”

Irak’ta yaşayan velîlerden Alî bin Heytî hazretleri “rahmetullahi aleyh”, bir gün bir yere gidiyordu. Kavga edenlere rastladı. Yanlarına gidince, onlardan birinin öldürülmüş olduğunu gördü. Ancak kim öldürdü? Bu, belli değildi. Zîra her biri; “Ben öldürmedim” diyordu. Suçu diğerine atıyordu. Oradakilere: “Bu kimseyi hanginiz öldürdünüz?” diye sordu. Kimseden ses çıkmadı. Cevap gelmeyince; “Siz söylemezseniz, ölünün kendine sorarım” … Devamını oku

Dîne faydalı olmak için…

Alî bin Heytî hazretleri, Irak’ta yaşıyan büyük velîlerdendir. Yedi yaşındaydı… Açıldı kalp gözü. Bu zât, Ebül Vefâ hazretlerinin en çok sevdiği talebesi ve o devrin kutbuydu. Yâni her canlıya rızık gönderilmesi, dertlerin, belâların giderilmesi, hastaların şifâ bulması, onun vâsıtasıyla oluyordu. Yâni “kutb-u aktab” idi. Kutb-ül aktab, her devirde bulunması lâzımdır. Onsuz olmaz. Biri ölse, yerine başkası … Devamını oku

Saygısızlık yapanlar, cezâsını görürler!

Hindistan evliyâsından Alâüddîn-i Sabîr hazretlerinin vefâtından sonra bir İngiliz, adamlarıyla birlikte Kalyar beldesini gezmek için gelmişti bir gün. Bu büyük zâtın kabrini gördü. Ayakkabılarıyla girmek istedi. Türbedâr onu görüp; “Pabucunuzu çıkarıp öyle girin!” diye îkaz etti. İngiliz öfkelendi: “Nedenmiş o?” “Çünkü burası, Allah dostu bir evliyâ zâtın kabridir. Edepli girmek gerekir.” “Ya edepli girmezsem?” “Bu … Devamını oku

Dergâhı yıkmaktan vazgeçin!

Hindistan evliyâsından Alâüddîn-i Sabîr hazretleri zamânında, Hindistan’da Ganj Nehri’nin üzerine bir “kanal” yapılması düşünülmüştü. İstişâreler yapıldı. Sonra karar verildi. Ve başladı hazırlıklar. Önce bir plân yaptılar. Bu plâna göre, bu zâtın dergâhından geçiyordu kanal. Bunun için de yıkılması gerekiyordu dergâhın. Müslümanlar râzı olmadılar. Karara da mâni olamadılar. Bir ingiliz mühendise verilmişti inşaat. Yâni o yaptıracaktı. Ve çalışma başladı. Çadırını, … Devamını oku

Beş şeyi yapmayan kimse…

Kâfirlerden bir “zâlim”, bir grup askeriyle Hindistan evliyâsından Alâeddîn Sabîr hazretlerinin dergâhını yıkmaya geldi bir gün. Zîra bilmiyordu bu zâtın büyüklüğünü. Emrette askerlerine; “Çabuk yıkın şurayı!” O anda askerlerin gözleri “Kör” oldu. Hemen anladı hatâsını. Vazgeçti yıkma fikrinden. Ve gelip özür diledi Hak’ın bu “Velî”sinden. O affedince açıldı askerlerin gözleri. Ve toptan “talebesi” oldular bu büyük velînin. ● ● ● Bu zât, bir … Devamını oku

Bu, bir Müslüman mezarı olmalı!

Hindistan evliyâsından Alâüddîn-i Sabîr hazretleri “rahmetullahi aleyh” vefât edince orada bâzı hâdiseler vukû buldu Şöyle ki; Bir zaman sonra mübârek kabri kaybolup belirsiz hâle geldi. Aradan yıllar geçti. Bir gün kâfirlerden biri o yerlerden geçiyordu ki, bu yeri çok “parlak” ve “nûrlu” gördü ileriden. Merak edip yaklaştı. Mezar kalıntıları gördü. Kendi kendine; “Bu, bir Müslüman … Devamını oku

“Alâüddîn-i Sabîr’e teslim olun”

Hindistan evliyâsından Alâüddîn-i Sabîr hazretlerinin en büyük talebesi Şemseddîn-i Türkî idi. Bu zât, Kalyar fâciasından yedi sene sonra “on kişiyle” birlikte Acühan beldesine geldi. Maksadı, Ferîdüddîn Genc-i Şeker hazretlerini görmekti. Görüşüp tanıştılar. Genc-i Şeker hazretleri, Şemseddîn-i Türkî’ye “Siz gidip Alâüddîn-i Sabîr’e teslim olun” buyurdu. Onlar “peki” dediler. Ve o gün yola çıktılar. Kalyar’a geldiklerinde Alâüddîn-i … Devamını oku