Allah’ın öyle kulları var ki!..

Seyyid Ebül Vefâ hazretlerinin kabr-i şerîfi İstanbul’un Vefâ semtindedir. Bu zât, Buhâra’ya gidip zâhirî ilimleri tahsil ederek geri döndüğünde hocası Şenbekî hazretleri çok iltifat etti kendisine.   Ancak bu iltifâtı fazla buldu insanlar.   Şenbekî hazretleri; onların da anlamaları için bir ziyâfet tertip edip, herkesi buna dâvet etti.   Bir maksadı vardı.   Ebül Vefâ hazretlerinin … Devamını oku

Senden ziyâfet bekliyoruz!

Konya’da dünyâya gelen Seyyid Ebül Vefâ hazretleri, Buhâra’da tahsîlini bitirip geri dönüyordu. Arkadaşları dedi ki;   “Bize ziyâfet vermelisin.”   “Niçin?”   “Çünkü tahsîlini mükemmel yapıp bitirdin. Bunun şerefine bizi memnun etmen lâzım.”   Cevap verdi ki:   “Memnûniyetle ama biliyorsunuz ben fakîrim. Size ziyâfet verecek kadar param yok.”   Arkadaşları diretti:   “Biz anlamayız, ne yapıp … Devamını oku

“Tâc-ül ârifîn…”

Konya’da dünyâya gelen Seyyid Ebül Vefâ hazretleri, bir gün, hocası Şenbekî hazretleriyle, üç gün üç gece sohbet ettiler.   Dördüncü gün oldu…   Hocası onu çağırıp;   “Ey Ebül Vefâ!.. Velîlerin ruhları her sene bir defâ, falan yerdeki sahrâda hazır olur. Peygamber Efendimiz de o mecliste bulunur” buyurdu.   Ve sordu:   “Ne dersin, biz de o mecliste … Devamını oku

“Merhabâ ey Ebül Vefâ!”

Konya’da dünyâya gelen Seyyid Ebül Vefâ hazretleri henüz sekiz on yaşlarındayken tenhâlarda ibâdet ederdi Rabbine.   O vakit bir âlim vardı.   “Şenbekî hazretleri.”   Bu çocuğun üstün hasletlerini duydu ve arayıp ormanlık bir bölgede ibâdet ederken buldu kendisini.   Yanında aslan vardı.   Bir köpekle oynuyordu.   Arkasından yaklaşıp selâm verdi…   O, yüzünü dönmeden cevap … Devamını oku

Henüz iki aylık bebektim…

Konya’da dünyâya gelen Seyyid Ebül Vefâ hazretleri henüz iki aylıkken ramazan ayı başlamıştı. Gündüzleri süt emmezdi annesinden.   Aradan yıllar geçti…   Yürümeye başladı.   Bir gün annesiyle birlikte sefere çıktılar. Bir bostanın yanından geçiyorlardı ki, “Anneciğim! Burayı tanıdın mı?” diye sordu.   “Tanımadım” dedi.   O şöyle hâtırlattı:   “Hani siz bir seferde yorulup bir bostanın … Devamını oku

İzinsiz koparılan kavun!..

Konya’da dünyâya gelen Seyyid Ebül Vefâ hazretlerinin kabr-i şerîfi İstanbul’un Vefâ semtindedir.   Büyük evliyâdandır.   “Tâc-ül ârifîn” denilir.   Babası da o zamânın velîlerindendi.   Ölüm hastası idi.   Hanımını çağırıp;   “Ey hanım! Öyle zannediyorum ki, vefâtım yakınlaştı, benden sonra bir çocuk dünyâya getirirsin. Bu çocuk büyüyünce büyük evliyâ olur… Doğmadan önce kerâmetleri görülür. Onun … Devamını oku

“Geçim derdine düştüm efendim!”

Bağdat evliyâsından Ebû Bekr-i Şiblî hazretlerinin huzûruna bir gün bir kimse geldi.   Ve arz etti ki:   “Efendim sıkıntıdayım.   “Hayrola nedir sıkıntın?”   “Geçim derdine düştüm. Zîra aile efrâdımız kalabalık, ne yapacağımı şaşırmış hâldeyim” dedi.   Buyurdu ki:   “Çâresi kolay.”   Adam sevindi;   “Nasıl kolay efendim?”   “Şöyle ki; Evine döndüğünde dikkat et, … Devamını oku

Mühim olan, gönüldür…

Bağdat evliyâsından Ebû Bekr-i Şiblî hazretleri, nefsinin bir tek arzusunu yapmaz, “yaşayan ölü” gibi bulunurdu bu hayatta.   Bir gün yeni elbise giydi.   Ve evden çıktı.   Birazcık dolaştı.   İnsanlara baktı.   Gördü ki; kimin üstünde “kıymetli elbise” varsa herkes onlara kıymet veriyor, eski elbiseli olanları adamdan saymıyorlar.   Bu hâle çok üzüldü!   Oradan … Devamını oku

Bir hadîs-i şerifi rehber edindim!

Bağdat evliyâsından Ebû Bekr-i Şiblî hazretlerinin kabr-i şerîfi Bağdat’tadır. Bir gün sevdiklerine;   “Dört yüz hocadan ders okudum. Onlardan, dört bin hadîs-i şerîf öğrendim, bunların arasından bir tânesini seçip ona uydum” buyurdu.   Merak ettiler;   Ve sordular:   “O, hangi hadîs-i şerîf efendim?”   Buyurdu ki:   Bu hadîs-i şerîfte dört nasîhat var. Nasîhatin birincisi;   “Bu … Devamını oku

Kendisine üstâd arayan genç…

Bağdat evliyâsından Ebû Bekr-i Şiblî hazretleri, gençliğinde bir üstâd ararken Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerini bulup girdi hizmetine.   Aradığını bulmuştu.   Üstâdı da aradığına kavuşmuştu.   Nitekim Ebû Bekr-i Şiblî’yi gördü.   Ondaki kabiliyeti sezdi.   Ve ilk vazîfeyi verdi.   “Git, çıra sat!”   O da cân-ü gönülden;   “Başüstüne efendim” dedi.   Bir sene müddetle çıra sattı.   … Devamını oku

İbret böyle alınır!

Bağdat evliyâsından Ebû Bekr-i Şiblî hazretleri, bu yola girmeden önce, çok çalışkan ve âdil bir vâliydi bir şehirde.   Ahâli çok seviyordu onu. Zamânın Sultânı, vazîfesinde gösterdiği başarı sebebiyle kendisine bir “elbise” vermişti mükâfat olarak.   Bunu, özel günlerde giyer, titizlik gösterirdi kirlenmemesi için.   Ancak bir gün geldi.   Kirletti bu elbiseyi.   Buna çok üzüldü! … Devamını oku

Çok sevilen bir talebe…

Bağdat evliyâsından Ebû Bekr-i Şiblî hazretleri, bir talebesini diğerlerinden daha çok seviyordu.   Öbürleri merak ederdi.   Kendi aralarında “Hocamız onu bizden çok seviyor. Acabâ ne hikmeti var?” diyorlardı.   Hocaları bunu sezdi.   Ve onları bir gün aldı.   Dicle kenarına götürdü. Maksadı, onu niçin çok sevdiğini anlatmaktı diğerlerine. O sevdiği talebe, sohbetin tesiriyle aşka geldi ve “Allaah!” … Devamını oku

Üç suâle, tek cevap!..

Şems-i Tebrîzî hazretlerine bir grup felsefeci geldi bir gün.   Bir tânesi;   “Size üç suâlimiz var” dedi.   Birincisi;   “Allah vardır, görünmez” diyorsunuz. Görünmeyen şeye nasıl inanıyorsunuz?   İkincisi;   “Şeytan ateşten yaratıldı” dersiniz. Sonra da ateşte yanacağını söylersiniz. Hiç ateş, ateşi yakar mı?”   Üçüncüsü;   “İslâm’da kul hakkı var” dersiniz. Bırakın herkesi kendi hâline. Canları … Devamını oku