Bu, son vaazımdır

Nasûhî Efendi, 1718 senesi şâban ayının son haftası, vaazında; “Bu makamda son vaazımdır” buyurdu. Ve cemaate vedâ etti. Dergâhlarına geldi. Onlara da vedâ etti. O hafta hastalandı. Ramazân-ı şerîfin ilk günleriydi. Bir gece evden çıktı. Bahçesinde dolaşıyordu. Hanımı onu görüp; “Efendi! Bu gece vaktinde bahçede niçin gezinip durursun?” diye sordu. O da hanıma baktı. Ve tebessüm edip; … Devamını oku

Neden yalın ayaksınız?

Bağdat’ta yaşayan ve kabr-i şerîfi Bağdat’ta olan Bişr-i Hafî hazretlerine; “Bu dereceye ne ile yükseldiniz?” diye sordular. “Bir şeyle” dedi. Ve şöyle anlattı: Sarhoştum. Çamurlar içinde bir “kâğıt” görüp aldım. Üzerinde “Allah” yazılıydı. Yıkayıp temizledim. Güzel koku sürüp yükseğe astım. Sordular ki: “Bu kadar mı efendim?” “Evet, ben Rabbimin ismini yücelttim. Rabbim de beni yüceltti.” ● ● ● … Devamını oku

Îsâ Efendi’nin hasta kızı…

Nasûhî Efendi’nin devrinde yaşayan Îsâ Efendi’nin kızı hastalandı. Hastalık o dereceye ulaştı ki, artık ümit kesmişlerdi. Îsâ Efendi, Nasûhî Efendi’yi çok severdi. Büyüklüğünü bilirdi. Sevdiği birini çağırdı. Ve kendisine; “Nasûhî Efendi’ye git, selâmımı söyleyip hâlimi arz et. Biricik kızımın şifâsı için duâ buyursun” dedi. O da Üsküdar’a gitti. Dergâhına vardı. Ve geliş maksadını arz etti. Nasûhî … Devamını oku

Bu ne hâldir Paşa?

Nasûhî Efendi, Allah adamlarındandır. Sakız Adası zaferinden sonra dergâhın borçlarını ödemekle meşguldü ki, Sakız’ı fetheden Hüseyin Paşa dergâha geldi. Ve tevâzu gösterdi. Saygı ve hürmetle bu büyük velîyi konağına dâvet etti. Nasûhî Efendi dâvetini kabul etti. Paşa’nın konağına vardı. Paşa, saygıyla ayağa kalktı. “Buyurunuz” dedi. Hürmetle içeri aldı. İltifâtlarda bulundu. Mübârek zât, Paşa’nın bu hâl ve hareketine hayret … Devamını oku

Bahçede unutulan çakı!..

Müştak Kâdirî hazretlerinin Erzurum’da konağı ve meyve bahçeleri vardı. Bir zaman İstanbul’a gitti. O sırada Erzurum’daki evinin bahçesinde meyveler olgunlaşmıştı. Bahçıvan bunu gördü. Olgunlaşanları topladı. Ve kendi kendine; “Müştak Efendi burada olsaydı şu tâze meyvelerden ona takdîm ederdim, o da bana bahşiş verirdi” diye düşündü. O anda bir “Ses” oldu. Müştak Efendi geldi. Ve ona selâm verdi. Hâlini … Devamını oku

Fakirler babası bir zat…

Anadolu’da yetişen evliyânın büyüklerinden olan Müştak Baba, uzun boylu idi.   Ayrıca geniş göğüslü idi.   Nûrâni yüzlü, elâ gözlü idi.   Çekme burunlu ve heybetli idi.   Sohbeti hoş bir zâttı.   Çok da cömertti.   Vermeyi severdi.   Hakkârî beylerinden olduğu hâlde dünyâ malı ve rütbelerinden yüz çevirmişti.   Babalarından kendilerine kalan yirmi yedi … Devamını oku

Erzincan’a inmek dileriz…

Evliyânın büyüklerinden Pîr Muhammed Erzincânî hazretleri bir yaz günü sabah namazından çıktılar.   Talebelerine;   “Erzincan’a inmek dileriz. Sevdiklerimizden arzu edenler bizimle gelsin” buyurdu.   Kırk talebesi vardı.   Onları aldı.   Erzincan’a vardı.   Ve talebelerine;   “Allahü teâlâ bu beldeye yakında bir zelzele takdîr etmiştir. Bu belânın geri çevrilmesi için yalvaralım. Umulur ki, içimizden birinin duâsı … Devamını oku

“Ey Hâtun! Yarına kadar sabret!”

Evliyânın büyüklerinden Pîr Muhammed Erzincânî hazretlerinin köyünde bir kadıncağızın ineği akşam evine dönmedi. Kadın, ineğini, Şeyh Muhammed hazretlerinin talebelerinden birinin aldığını zannetti. Onlara sû-i zan etti. Hattâ dergâha gitti. Bâzı sözler sarf etti. Bunun üzerine Pîr Muhammed Erzincânî hazretleri, kadına hitâben; “Ey Hâtun! Senin sığırın sağdır, dağda kalmıştır, hele yarına kadar sabret” buyurdu. Dediği gibi de oldu. Tam … Devamını oku

Ben kim oluyorum ki?

Anadolu’da yetişen evliyânın meşhurlarından Mustafa Safî Efendi’nin türbesi inşâ ediliyordu. Bu işle meşgul olanlar, bu büyük zâtın kabri yanında, ona karşı lâzım olan edebi tam göstermiyorlardı. Ayaklarını uzatıyorlardı. Edepsizce oturuyorlardı. Yine bu kabir yanında ayaklarını uzatıp oturdukları sırada, Safî Efendi’nin rûhâniyeti onlara gözüktü. Acı acı tebessüm etti. Ve onlardan birine bakıp; “İbrâhim Bey! Sen artık büyüdün de, … Devamını oku

Allah seni görüyor evlâdım!

Bir gün Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin huzûruna bir genç geldi ve “Efendim, gözlerimi yabancı kadınlara bakmaktan menedemiyorum. Bu hususta tavsiyeniz nedir bana?” dedi. Büyük velî ona; “Kolay” buyurdu. Delikanlı sevindi; “Amân hocam o nedir?” Buyurdu ki: “Sen o kadına baktığın anda Allahü teâlânın da sana baktığını düşün. Hattâ senin o kadını görmenden daha çok, Rabbin seni görüyor, bunu hâtırından çıkarma!” … Devamını oku

Günahla kararan yüz!..

Bağdat evliyâsından olan Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerini sevenlerden bir kimse vardı. Bir gün çarşıya çıktı. Alışveriş yapacaktı. Bir miktar yürüdü. Ve “güzel bir kadın” gördü. Birden vuruldu kadına. Gayriihtiyârî baktı. Ama hemen toparlandı. Alışverişini yaptı. Sonra eve vardı. Ve aynaya baktı. Lâkin “simsiyah” gördü yüzünü. Derhâl anladı sebebini. Harama bakmıştı az önce. Çok üzüldü. “Ne yapsam?” dedi. Derken … Devamını oku

Cüneyd’e sor, cevâbını al!

Sâlihlerden biri, bir gece Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerini gördü rüyâsında. Hem de Resûlullah’ın yanında. O anda bir kişi geldi. Efendimize yaklaşıp; “Yâ Resûlallah! Size bir şey sorabilir miyim?” diye arz etti. Resûl-i ekrem ona döndü. Hazret-i Cüneyd’i gösterip; “Cüneyd’e sor, cevâbını al” buyurdular. ● ● ● Bir gün de “zengin” bir kişi Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerine geldi. Ve arz etti … Devamını oku

Meğer hasta benmişim!

Bağdat evliyâsından olan ve kabr-i şerîfi Bağdat’ta bulunan Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin, gözünde bir rahatsızlık olmuştu… Hristiyan bir tabip geldi. Gözünü muâyene etti. Ve kendisine; “Birkaç gün gözünüze su değdirmeyin” dedi. Hazret-i Cüneyd: “Su değdirmeden nasıl abdest alacağım?” buyurdu. Tabip şaşırdı! Ve tekrar; “Bu gözler size lâzımsa, su değdirmeyin” dedi. O ise aldırmadı. Abdestini aldı. Namaza durdu… Ve seccâdesinin … Devamını oku