Memleketine hemen git ve gel!

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin bir talebesi vardı.   Onu çok severdi.   Bir gün çağırıp;   “Ey evlâdım! Bu aralar memleketine gitmeyi düşünmüyor musun?” diye sordu.   Genç talebe;   “Hayır hocam, bir mecburiyet olmadıkça yanınızdan ayrılmak istemiyorum” dedi.   Buyurdu ki:   “Ama gitmen gerekiyor oğlum.”   Çocuk merak etti:   “Neden hocam?”   … Devamını oku

Evliyânın himmeti dağı bile devirir!

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin kabr-i şerîfi Semerkant’tadır.   Bir talebesi vardı.   Ticâret işlerini yapardı bu büyük velînin.   Bir gün büyük bir kervanla ticâretten dönüyorlardı ki, bir grup eşkıyâ ile karşılaştılar birden…   Herkes çok korktu.   Ama o, hiç korkmadı.   Kendi kendine;   “Bu, hocamın işidir, öyleyse o bana yardım eder” dedi. … Devamını oku

Şaşkın hizmetçi!

Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerinin kabr-i şerîfi Semerkant’tadır.   Bir gün hizmetçisine;   “Bana Semerkant’tan biraz bal getir” buyurdu.   Hizmetçi;   “Peki efendim” dedi.   Ve hemen çıktı yola…   Hocasının emrettiği kadar bal satın alıp tam dışarı çıkıyordu ki, dükkâna bir “kadın” girdi…   Genç ve güzeldi.   Şeytana uydu.   Ve şehvetle baktı … Devamını oku

Bu yaptığın doğru mu?

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri, bir gün, fakir bir sevdiğine misâfir oldu.   Garip, üstâdını görünce çok sevindi…   Cennetle müjdelenmişti sanki…   Fakat bunun, genç ve güzel bir oğlu vardı ki, bilmiyordu bu zâtın kim olduğunu.   İlk defâ görüyordu zîra.   Bir kenara çekildi.   Ve suratını asıp oturdu.   Hiç ilgi göstermedi bu büyük velîye. … Devamını oku

Tevâzu gösteren yükselir…

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretlerini çok seven bir “genç” vardı.   Bu, bir gün nefsine uydu.   Şarap almış evine götürüyordu.   Ama götüremedi.   Şarap testisi bir duvara çarptı.   Ve kırıldı birden…   İçindekiler döküldü yollara.   Delikanlı çok üzüldü!   Çok da pişmân oldu.   Ama anladı, bunun bir “îkaz-ı İlâhî” olduğunu.   Oradan geri … Devamını oku

Misli görülmemiş bir cömertlik!..

Bir gün Medîne’ye dışardan bir gayr-i müslim gelmişti ve çok da fakîrdi…   Efendimizi bulup;   “Fakîrim, bana bir miktâr dünyâlık verir misin?” dedi.   Efendimiz de ona;   “Bak, şu vâdide yayılmış olan sürüyü görüyor musun?” diye sordular.   O da baktı.   Ve bir “koyun sürüsü” gördü ki; iki dağın arasını tamâmen doldurmuştu.   Efendimize; … Devamını oku

Yediğinden bana da ver!

Peygamber Efendimiz eshâbıyla bir bahçede oturmuş yemek yiyorlardı. Bir câriye geçti oradan. (Harpte esir alınan kadın köleye câriye denir.)   O câriye dönüp baktı.   Efendimizi gördü.   Huzûruna yaklaştı.   Ve “Yediğinden bana da ver” deyiverdi. Sahâbe-i kirâm şaşırdılar! Efendimiz, önündeki yemekten bir lokma alıp uzattılar o kadına.   Lâkin câriye almadı.   “Onu istemiyorum.”   “Ya ne … Devamını oku

Rabbim onlardan merhametli!

Câhiliyet devrinde Arabistan’da vahşî bir âdet vardı ki; doğan kız çocuklarını diri diri kuma gömerlerdi!   Bir karı koca vardı…   Bir kızları olmuştu…   Aynı şeyi onlar da yapmışlardı, ama ikisi de îmân edince; o yaptıklarını hâtırlayıp gözyaşı dökerlerdi!   Efendimiz bunu işitti.   O ikisinin yanına gitti.   Onları sevindirecekti.   Onlarla birlikte o … Devamını oku

Resûlullah’ın şefkati…

Peygamber Efendimiz; insanlara olduğu gibi her can taşıyan mahlûka da acır ve şefkat ederdi… Hayvanlara eliyle su kabını tutar içmesine yardım ederdi. Bindiği at koşup da terlese, yüzünü mübârek eliyle silerdi.   Hem mütevâzıydı.   Hem de heybetli!   Bir gün huzûruna biri geldi.   Bir derdini arz edecekti.   Ancak mübârek yüzüne bakınca Efendimizin’in heybetinden … Devamını oku

Seni memnun edebildim mi?

Peygamber Efendimiz herkesi memnun etmeye çalışırdı… Bir gün eshâbıyla oturuyordu…   Oraya bir “köylü” geldi.   Ve biraz “dünyâlık” istedi.   Resûl-i ekrem Efendimiz ona bir şeyler verdi ve “Seni memnun edebildim mi?” diye sordu.   Köylü cevâben;   “Hayır” dedi.   Eshâb-ı kirâm bu cevâba şaşırdılar! Hattâ öfkelendiler içlerinden! Zîrâ Efendimize “hayır” demek; küstahlığın âlâsıydı ve Eshâb da bunun … Devamını oku

Sana bir şartla inanırım!

Bir gün Sevgili Peygamberimiz Kureyş’ten birini îmâna dâvet etti.   Adam dedi ki:   “Îmân ederim, ama bir şartla!”   Efendimiz sordu:   “Şartın nedir?”   Cevâbında;   “Geçen gün Müslüman bir komşumun kızı vefât etti! Ben onu çok seviyordum… O kızı diriltirsen îmân ederim” dedi.   Efendimiz; “pekâlâ” buyurdu.   Birlikte kabristana gittiler.   Efendimiz kabre … Devamını oku

Bir vefâkârlık örneği

Âlemlerin Efendisi çok vefâkârdı. Meselâ kendisine bir hediye gelseydi “Onu filân kadına götürün. Çünkü o, Hatîce’nin arkadaşıdır” buyururdu.   Hazret-i Âişe;   “Hatîce’ye gıbta ediyorum. Çünkü Resûlullah ondan çok bahseder; onu çok sevdiğini söylerdi… Ne zaman bir koyun kesilse, onun akrabâsına da gönderirdi” derdi.   ● ● ●   Bir gün de Habeşistan Meliki Necâşî’den elçiler geldi huzûruna.   … Devamını oku

Bir ahde vefâ örneği…

Peygamber Efendimiz “ahde vefâ” konusunda çok titizdi.   Şöyle ki;   Henüz peygamberliğini teblîğ etmemişken alışveriş yapmıştı bir kişiyle.   Bir miktar borçlanıp ödeme husûsunda anlaştılar…   Falan gün falan saatte bir yerde buluşup ödeyecekti borcunu.   O gün geldi.   O saat oldu.   Efendimiz anlaştıkları yere gitti.   Ama adam yoktu ortalarda.   … Devamını oku