“Malın çoksa fakîrlere dağıt!”

Büyük velî Zünnûn-i Mısrî hazretleri zamânında Mısır’da zengin bir adam, kendisine çok güzel bir kâşâne yaptırmıştı.   Ne güzel oldu diye, bu evin etrâfında geziyordu ki, Zünnûn-i Mısrî hazretleri gördü onu.   Yanına geldi.   Ve “Ey kişi! Bir dünyâ evine bunca emek değer mi? Üç gün sonra göçersin bu evden. Sen, kendine cennette ev yap ki, o ev çıkmaz … Devamını oku

“Biz seni denedik!..”

Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretleri zamânında bir kimse vardı ki, bunun işi, her yeri gezip tanışmaktı insanlarla. Zünnûn-i Mısrî ismini duydu bir gün.   İnsanlar, o zât için;   “Bu büyük zât, Mısır’da yaşayan ve İsm-i âzamı bilen bir evliyâdır” dediler kendisine.   Mısır’a gidip buldu evini.   Huzûruna girdi ve;   “Bana İsm-i âzamı öğretir misiniz” … Devamını oku

Bir küp altını fakirlere dağıttı!

Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretleri henüz doğru yolu bulmamıştı ki, bir gece fakîrlerle sabahlamıştı bir yerde.   Sabahleyin uyandı.   O gün bir küp gördü.   Toprağa gömülüydü.   Eşeleyip çıkardı ki, içi altın dolu.   Ve “Allah” yazısı vardı kapağının iç yüzünde.   Bu yazıyı görünce çok sevindi…   Öyle ki; altını görünce bu kadar sevinmemişti.   Altınları … Devamını oku

Öyle kullar vardır ki…

Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretleri, gemiyle yolculuğa çıktı bir gün. Ancak cüzdanını bir yankesiciye kaptırdı.   Bütün parası ondaydı.   Ücretini ödeyemeyince, gemici kızdı ve zulmetmeye başladı.   Büyük velî kalbinden;   “Yâ Rabbî! Suçum olmadığını ancak sen biliyorsun, beni, bu zâlimlerden kurtar” diye yalvardı.   O anda garip bir şey oldu…   Suyun yüzü, yüzlerce balıkla … Devamını oku

Oğlumu timsah kaptı!

Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretlerine, bir gün yaşlı bir kadın, telâşla gelip;   “Efendim, ne olur, oğlumu kurtarın!” diye yalvardı.   Mübârek sordu:   “Ne oldu oğluna?”   “Nehirde timsah kaptı, çabuk olun, kurtarın oğlumu.”   Zünnûn hazretleri;   “Peki bacım” dedi.   Geldi Nil kenarına.   Ve ellerini açıp;   “Yâ İlâhî!.. Bu kadının oğlunu, o … Devamını oku

Her şeyin kıymetini ehli anlar

Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin tanıdığı bir “genç” vardı ki, bilmiyordu bu zâtın kıymetini.   Büyüklüğünü inkâr ediyordu.   Hattâ kendisini kötülüyordu.   Bir gün çağırdı bu genci.   Kıymetli bir yüzük verip;   “Bunu, şu çarşı esnafına bir bir göster. Kim ne kadar para veriyor, öğren” buyurdu.   Delikanlı; “Peki” dedi.   Ve bütün çarşıyı dolaştı.   … Devamını oku

Bu, bana ilâhî bir ikazdır!

Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin kabr-i şerîfi de Mısır’dadır.   Bir gün çıktı evinden.   Bir su kenarına geldi.   Orada abdest alıyordu ki, az ötede bir “kadın” ilişti gözüne.   Bir kerecik ona baktı.   Sonra kapattı gözünü.   Ama merak etmişti.   Kendi kendine;   “Kim bu kadın, bu tenhâ ve ıssız yerde ne … Devamını oku

Nice fidanlar düştü toprağa…

İsfehan’da yetişen Zâhid-i İsfehânî hazretlerinin kabr-i şerîfi Basra’dadır.   O zamanlar bir “tâun illeti” kasıp kavuruyordu ortalığı.   Yakalanan, kurtulamıyordu.   Nice tâze fidanlar düşüyordu toprağa.   İşte o günlerde bir kişi geldi.   Dert yandı bu büyük velîye;   “Hocam! Tâundan üç oğlum öldü, şimdi de dördüncü oğlum yakalandı. Duâ edin de şifâya kavuşsun” diye arz etti. … Devamını oku

“Aradığınız zât benim…”

Zengî Atâ hazretlerinin kabr-i şerîfi, Semerkant’ın “Zengî Atâ” köyündedir. O devirde dört arkadaş, ilim tahsîli için Buhâra’ya geldiler. Zâhirî ilimleri bitirince bir “mürşid-i kâmil” bulmak için düştüler yollara.   Biri, “Seyyid Atâ” idi.   Semerkant’tan geçerken bir “ihtiyar” görüp, ona; “Biz, bir mürşit arıyoruz” dediler.   Meğer o ihtiyar, “Zengî Atâ” nâmında bir evliyâ zât imiş.   … Devamını oku

Mümine edep yakışır…

Yûsüf-i Hemedânî hazretlerinin ismini, şu üç ilim talebesi işitip kendisini görmeye gittiler.   Ebû Saîd, İbnüssâkka ve Abdülkâdir-i Geylânî…   İbnüssâkka; “Ona öyle şeyler soracağım ki, bunlara cevap veremeyecek” dedi.   Ebû Saîd; “Ben de ona zor suâller soracağım. Bakayım bunlara cevap verebilecek mi?” dedi.   Abdülkâdir-i Geylânî ise; “O zât büyük bir âlimdir. Ona suâl sormak benim ne haddime. Huzûruna girmeyi nîmet, … Devamını oku

Sadık talebe…

Yûsüf-i Hemedânî hazretleri evinde oturur, dışarı çıkmazdı.   Fakat bir gün çıkmak istedi.   Böyle bir “istek” doğdu içinde.   Bu arzusu o kadar çoğaldı ki, merkebine binip, sürmeye başladı.   Nereye ve niçin gidiyordu?   Kendi de bilmiyordu…   Gayriihtiyârî çekiliyordu.   Serbest bıraktı hayvanın yularını.   O nereye giderse oraya gidecekti.   Hayvancağız, şehirden … Devamını oku

İmansız ölmek korkusu!..

Semerkant’ta yetişen büyük velîlerden Yûsüf-i Hemedânî hazretlerinin kabr-i şerîfi, Merv şehrindedir.   Resûlullah Efendimizin mübârek kalbindeki ilim, feyiz ve nurlar, kalpten kalbe akarak ona vâsıl olmuştu…   Orta boylu, buğday benizliydi.   Kumral sakallı, zayıf bir velîydi.   Eline geçeni, muhtaçlara verir, herkese şefkat ederdi.   Çok zaman da ağlardı!   Yetiştirdiği yüzlerce talebesi, büyük âlim ve evliyâ … Devamını oku

Ölü kalpleri dirilten!..

Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri şöyle anlatıyor:   Çocukken rüyâ gördüm bir gece…   İsâ aleyhisselâm yanımda oturuyordu.   Başımı okşayarak;   “Evlâdım! Senin yetişmen için ben yardım edeceğim” diyordu.   Nihâyet sabah oldu.   Rüyâmı anlattım âlimlere.   Onlar tâbir ederek;   “İsâ aleyhisselâm, ölüleri dirilten bir peygamberdir. Mâdemki, seni İsâ Peygamber yetiştirecek, öyleyse bu hasletten sana da … Devamını oku