Hangimizin dîni hak?

İbrâhim Havvâs hazretleri, Hac yolunda bir “râhiple” karşılaştı…   Yürüyüp hasbihâl ettiler.   Önlerine bir “nehir” geldi.   Râhip, bu zâta;   “Senin dînin mi hak, benimki mi? Tecrübeyle anlayabiliriz” dedi.   “Nasıl anlarız?   “Çok kolay. Şu suyun üzerinden hangimiz yürüyüp karşıya geçerse onun dîninin hak olduğu anlaşılır. Deneyelim mi?”   “Olur, deneyelim.”   Önce râhip … Devamını oku

Her sıkıntıya katlan!..

İbrâhim Havvâs hazretleri Bağdat’ta yaşayıp, Rey şehrinde vefât etti. Cüneyd-i Bağdâdî hazretlerinin talebesidir.   Bir gün birlikte Hac yoluna çıkarlar.   Çıkmadan üstâdı sorar:   “İbrâhim! Yol boyunca birimizin emîr olması lâzım, sünnettir. Hangimiz emîr olsun?”   “Siz olun efendim.”   “Emîr ben isem sen bana uyacaksın, tamam mı?”   “Tamam efendim.”   Ve yola çıkarlar. … Devamını oku

“İtiraz etmek şeytan sıfatıdır!”

Şîraz’da yaşayan Allah dostlarından Muhammed ibni Hafif hazretleri, bir talebesini diğerlerinden çok sever, onlar da sebebini merak ederlerdi.   Bir gün bu zâta;   “Efendim, filân arkadaşımızı niçin çok seversiniz?” dediler.   O esnâda dergâhın önünde bir deve yatıyordu.   İbni Hafif hazretleri bir talebeye seslenip;   “Ahmed oğlum! Şu deveyi kaldır da dergâhın damına çıkar!” diye emretti.   … Devamını oku

“Bunlar hırsız değil…”

Şîraz’da doğup orada yaşayan İbni Hafif hazretleri zamânında iki arkadaş vardı ki, nerede bir evliyâ zâtın olduğunu duysalar, oraya koşarlardı hemen. Bir gün de “İbni Hafîf” ismini duydular.   Ve o beldeye vardılar.   Kapısını çaldılar.   Hizmetçisi çıktı:   “Buyurun, kimi aradınız?”   “İbni Hafîf hazretlerine gelmiştik.”   “Evde yok, sultânın yanında.”   “Peki” dediler.   Ancak şaşırmışlardı.   … Devamını oku

Tek düşüncesi âhiretti…

Hübeyret-ül Basrî hazretleri, Bağdat civârında yaşamış Allah dostudur. Bir gece aşk-ı ilâhîyle ağlıyordu ki, bir “ses” duydu…   Gâipten geliyordu…   Kulak verip dinledi.   “Ey Hübeyre! Bütün günahların mağfiret edildi. Git, Huzeyfe-i Mer’aşî’ye hizmet et” deniyordu.   Bu “mânevî işâreti” aldı.   Aynı gün düştü yola…   Ve gidip katıldı bu zâtın sohbetine.   Bir sene … Devamını oku

“Günahlarıma ağlıyorum”

Bağdat civârında yaşıyan Hubeyret-ül Basrî hazretleri, halkı gayrimüslim olan bir köye gelmişti bir gün. Kalabalık bir grup onu karşıladı.   O an garip bir şey oldu…   Bu zât başladı ağlamaya!   İnsanlar sordular:   “Niçin ağlıyorsun?”   “Günahlarıma ağlıyorum.”   “Allahü teâlâ affeder, bilmiyor musun?”   “Evet biliyorum. Allahü teâlânın merhameti çoktur, affeder. Ama unutmayın ki; … Devamını oku

Nefsine mağlup oldun!..

Hindistan’da yaşıyan Ferîdüddîn Genc-i Şeker hazretlerinin devrinde Delhi’li bir “genç”, Acuzan vilâyetinde evliyâ bir zâtın bulunduğunu işitti.   Çok merak etti…   Sorup araştırdı…   “Onun ismi Ferîdüddîn Genc-i Şeker’dir, büyük bir velîdir” dediler.   Kendi kendine;   “O zâta gideyim. Yanında tövbe edip talebesi olayım” dedi.   Bu niyetle çıktı yola…   Ancak bir “kötü kadın” … Devamını oku

Pişmânlık tövbedir…

Hindistan’da yaşıyan Ferîdüddîn Genc-i Şeker hazretleri, bir gün sohbetinde;   “Kardeşlerim! Bir Müslüman bir günah işlediğinde eğer ‘pişmânlık’ duyarsa, bu pişmânlığı onun için bulunmaz nîmettir” buyurdu.   Sordular:   “Neden efendim?”   “Çünkü bu pişmânlığı, tövbe demektir. Allah korusun, eğer üzülmek olmaz ve günah işlemek tatlı gelirse, günahta ısrâr olur ki, çok tehlikelidir!”   Sordular yine:   “Nasıl … Devamını oku

Şeker olan taşlar!..

Hindistan’da yaşayan Ferîdüddîn Genc-i Şeker hazretlerinin kabr-i şerîfi Mültan’dadır.   Bu zât acıkınca, ağzına küçük “taşlar” alırdı. O taşlar, hikmet-i ilâhî, tatlı “şeker” olurlardı.   Hem de çok lezzetli.   Hocası da “Bizim Ferîd, şeker hazînesidir” buyururdu.   ● ● ●   Bu zâtın zamânında bir tüccar “şeker” yüklü bir kervanı Delhi’ye götürüyordu ki, bu zât onu görüp sordu:   … Devamını oku

Canı erik istemişti…

Hindistan’da yaşıyan Ferîdüddîn Genc-i Şeker hazretlerinin kabr-i şerîfi Mültan’dadır. Henüz doğmadan kerâmetleri görüldü.   Şöyle ki;   Annesi ona hâmileydi. Komşusunun erik ağacına uzandı bir gün.   Bir tâne “erik” koparacaktı.   Zîra canı çekmişti.   O anda bir şey oldu.   Şiddetli bir “ağrı” duydu karnında.   Büyük bir “acı” hissetti!   Koparmaktan vazgeçti.   Ferîdüddîn büyüyüp … Devamını oku

Sen alacağını helal et!..

Zebid şehrinde yetişen evliyânın büyüklerinden Merzuk Sârifî hazretlerinin oğullarından birinin, bir kimsede alacağı vardı. Bir zaman sonra o kimseden alacağını istedi. Lâkin o, borcunu inkâr ettiği gibi Merzuk Sârifî’ye gelerek “Oğlun, hiç alacağı olmadığı hâlde benden para istiyor” dedi.   O da oğlunu çağırdı.   Ve kendisine;   “Oğlum! Sen borcu alacağı, malı parayı boş ver! Nasıl olsa öleceksin. … Devamını oku

Bu etler bize lâyıktır

Zebid şehrinde yetişen Evliyânın büyüklerinden Merzuk Sârifî hazretleri “ümmî” idi. Yâni okuyup yazması yoktu… Fakat Allahü teâlânın inâyetiyle çok ilim sâhibiydi…   Sultân, bu zâtı severdi.   Bir gün haber gönderdi…   Ve ziyâfete dâvet etti.   Maksadı, onun hâlini iyice anlamak, imtihan etmekti.   “Bu zâtın kerâmet sâhibi olduğu söyleniyor, bakalım aslı var mı?” diyordu.   … Devamını oku

Ağan olsaydı da şunu yeseydi

Gaziantep’te yaşıyan velîlerden Memik Dede’nin ağası hac için Mekke’ye gitmişti.   Ağanın hanımı “içli köfte” yapıp;   “Âh oğlum Memik! Ağan olsaydı da şundan yeseydi” dedi.   Memik Dede dedi ki:   “İstersen götüreyim.”   Kadıncağız, “herhâlde yanlış anladı, bir arkadaşına götürecek” diye düşündü ve bir tabak doldurup verdi.   Derken ağa hacdan döndü.   Ziyâretine geldiler. … Devamını oku