Şîraz’da doğup orada yaşayan İbni Hafif hazretleri zamânında iki arkadaş vardı ki, nerede bir evliyâ zâtın olduğunu duysalar, oraya koşarlardı hemen. Bir gün de “İbni Hafîf” ismini duydular.
Ve o beldeye vardılar.
Kapısını çaldılar.
Hizmetçisi çıktı:
“Buyurun, kimi aradınız?”
“İbni Hafîf hazretlerine gelmiştik.”
“Evde yok, sultânın yanında.”
“Peki” dediler.
Ancak şaşırmışlardı.
“Bir velînin, sultân ile ne işi olur?” diyorlardı.
Derken bir terzi dükkânının önünden geçerken terzi bastı feryâdı;
“Hırsızlar! Makasımı siz çaldınız!”
Gençler;
“Biz hırsız değiliz!” demeye kalmadı ki, iki zâbıta memuru ellerini bağlayıp sultâna çıkardılar.
“Hapsedin!” dedi.
İbni Hafîf müdâhale etti:
“Yanlış yapıyorsunuz! Bunlar hırsız değil.”
Sultân, bu defâ;
“Çözün ellerini!” dedi.
Gençler kurtuldu hapisten.
İbni Hafîf hazretleri gençlerin koluna girip birlikte çıktılar saraydan.
Giderken sordu:
“Benim için geldiniz değil mi?”
“Evet efendim.”
“Ben de sizin için gitmiştim sultâna. Sultân, böyle yanlış kararlar veriyor bâzan. Ben de bunları düzeltmek için yanına gidiyorum” buyurdu.
Gençler sevindiler…
Hakîkî bir velînin huzûrunda olmanın sevincini yaşıyordu ikisi de.