Hadîs, tefsîr, kelâm ve Şafiî mezhebi fıkıh âlimlerinin büyüklerinden. İsmi, Sâlih bin Ömer bin Rislân bin Nusayr bin Sâlih olup, nisbeti el-Kinânî, el-Askalânîdir. Aslen Belkîne’dendir. Lakabı Alemüddîn, künyesi ise Ebü’l-Bekâ’dır. 791 (m. 1389) senesinde Cemâzil-evvel ayının onüçüncü Pazartesi gecesi doğdu. 868 (m. 1463) senesinde Receb ayının beşinde kadı iken yine Kâhire’de vefât etti. Cenâze namazı, ertesi günü Hâkim Câmii’nde, İbn-i Şihne Kâdı el-Hanefî tarafından kıldırıldı. Cenâze namazı ve defnedilmesi çok kalabalık oldu. Babasının kabri yanına defnedildi. Günlerce Kabri ziyâret edildi ve rûhuna Kur’ân-ı kerîm okundu. Böyle büyük bir âlimin vefâtına herkes çok üzüldü. Vefât ettiğinde, onun yerini tutacak derecede büyük bir âlim yok gibiydi.
Kâhire’de babasının yanında büyüdü. Kur’ân-ı kerîmi ezberledi. 799 (m. 1396)’da küçük yaşta olmasına rağmen babasının medresesinde hatimle namaz kıldı. Bu hâl, o zaman yaygın bir âdet idi. Bunun yanında “Umde”, “Elfiyet-ün-nahv”, babasının “Tedrîb” kitabını ve “Minhâc” isimli kitapları da ezberledi. Ezberlerinin bir kısmını babasına ve büyük âlim Zeynüddîn Irâkî ve diğer âlimlere okudu. Ba’zan babasının huzûrunda da fetvâlar verirdi. Babasının derslerinde bulunurdu. Hattâ “Tedrîb” isimli eseri okurken onun yanlışlarını düzeltirdi.
Az bir dünyalıkla geçinir ve idâre ederdi. Gayet zekî olup, çok çabuk ezberleme kabiliyetine sâhib idi. Fıkıh, usûl-i fıkıh, Arabca, hadîs ve diğer dînî ilimleri öğrenmekle meşgûl oldu. Bu ilimlerin çoğunda kardeşinden istifâde etti. Hattâ kardeşinin eserlerini kendi el yazısıyla yazdı ve onun huzûrunda okudu. Mecdüddîn Bermâvî, Beycûrî, Şemseddîn Gârakî’den fıkıh ilmi; İzzeddîn bin Cemâ’a’dan usûl ilimlerini; Settanûfî’den nahiv ilmini öğrendi. Veliyyüddîn Irâkî ve İbn-i Hacer Askalânî’den hadîs-i şerîf öğrendi. Yine bu iki âlimden, babasının yazdığı “Mehâsin-ül-ıstilâh” adlı eseri okudu. İbn-i Hacer’in isteği üzerine, Tenûhî ve ba’zı âlimler ona icâzet verdiler.
814 (m. 1411) senesinde hacca gitti. Hicaz’da Hâfız Cemâleddîn bin Zâhire gibi büyük âlimlerle karşılaştı. Onlardan da istifâde etti. Buradan Dimyat’a gitti. Geniş bilgi sahibi olana kadar kardeşinin derslerine devam etti. Hirevî’nin kadılığa getirilmesinden sonra ders okutma ve fetvâ verme izni verildi. Meşhed-i Hüseynî’de hatîblik vazîfesinde bulundu. Meşhûr hadîs kitabı Sahîh-i Buhârî’yi Emîr inal Saslây’ın yanında okudu. Buhârî’nin tamâmını okuyup bitirdiğinde, Emîr İnâl ona hil’at giydirdi. Hattâ mühürdarlık görevine getirilmesi husûsunda yardımcı oldu. Kardeşinden sonra da Demnehûr kasabası kadılığı vazîfesine ta’yin edildi. Genç yaşta Melikiyye Medresesi’nde fıkıh dersi vermeye başladı.
Kardeşi vefât ettiğinde, onun yerine Haşâbiyye Medresesi’nde ders vermeye başladı. Bu medresenin idâresi de ona verildi. Derslerinde büyük âlimler de bulunurdu, ölünceye kadar bu vazîfede bulundu. Sultan Zâhir onu Mısır’dan çıkartmak istemiş ise de, buna fırsat ve imkân bulamadı. 826 (m. 1423) senesinde, Veliyyüddîn Irâkî’nin vazîfesinden ayrılışından sonra, Mısır diyârı Şafiî kadılığına ta’yin edildi. Birkaç defa bu vazîfeden ayrıldı. Fakat daha sonra tekrar getirildi. Hattâ bu durumun yedi defa tekerrür ettiği söylenmektedir. Mısır’da ba’zı medreselerde hadîs ve fıkıh dersleri okutur, hem de bu medreselerin işlerine bakardı. Kanbehiyye, Şerîfiyye ve Haseniyye medreseleri bunlardandır. Bu vazîfelerinin yanında Baybarsiyye hânekâhı ve Hâkem Câmii’ne de bakardı.
Zamanın büyük âlimlerinden ilim öğrenen Bülkînî de çok talebeler yetiştirdi. Öğrendiği ilimlerin yayılmasına çalıştı. Daha genç yaşında va’z eder, suâllere fetvâlar verirdi. Böylece birçok insanı aydınlatır, onların müşkillerini hallederdi. Fetvâları her tarafa yayıldı. Her taraftan ve her tabakadan birçok kimse derslerinde bulunurdu. Hattâ, büyük zâtlardan çoğu onun talebesi olmuştu. İsmi ve şöhreti her tarafa yayılarak meşhûr oldu.
Büyük bir âlim ve fakîh idi. Çok kuvvetli bir hafızaya sahip idi. Birşeyi çok çabuk kavrar ve çok güzel konuşurdu. Sâlih kimseleri çok sever, onlara yakınlık gösterirdi. Büyük ve küçük herkes tarafından sevilirdi. Hoş sohbet bir kimse idi. Âlimlerle olan ilmî münâzaralarında, îzâhlarıyla, anlaşılamayacak kapalı bir nokta bırakmazdı. Bundan dolayı böyle yerlerde, kendisi de âlim olan kardeşi hep onu öne sürerdi, İlmî ve dînî mes’elelerde, devlet adamlarından hiç çekinmezdi. Yumuşak kalbli idi. Kendisinden özür dileyenleri hemen affederdi. Ölünceye kadar güzel ahlâk üzere yaşadı. Mütevâzî olup, kendini hep kusurlu görürdü. Yemesinde, içmesinde ve giyim kuşam husûsunda sâde idi. Çok müdâra ederdi. (Müdârâ; dînî korumak için dünyalık vermektir.)
Şemseddîn Sehâvî anlatır: “Ben Bülkînî’den çok şeyler okudum. Derslerinde çok bulundum. Bana ders okutmak ve fetvâ vermek husûsunda icâzet verdi. Beni yanına çağırır, diğer kimselerden önde tutardı.”
Yazdığı kıymetli eserlerden birkaçı şunlardır: 1- Cevher-ül-ferd fimâ yühâlifü fih-ıl-harr-il-abd, 2- El-Kavl-ül-müfid fî iştirât-it-tertîb beyne kelimetey et-tevhîd, 3- Et-Tecerrûd vel-ihtimâm bi cem’i fetâvâ-el-vâlidi. Şeyh-ül-İslâm 4- Tefsîr-ül-Kur’ân-il-kerîm. 5-El-Gays-ül-Câri alâ sahîh-il-Buhârî: iki cilddir. 6- Et-Tezkire 7- El-Kavl-ül-makbûl fimâ yüddeû fihi bil-mechûl, 8-Tuhfet-ül-emin.
¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾¾
1) Mu’cem-ül-müellifîn cild-5, sh. 9
2) El-A’lâm cild-3, sh. 194
3) Ed-Dav-ül-lâmi’ cild-3, sh. 312
4) El-Keşf-üz-zünûn sh. 345, 363, 389, 444, 619
BÜLKÎNÎ (Sâlih bin Ömer)