Irak’ta yaşıyan velîlerden Alî bin Heytî hazretlerini “rahmetullahi aleyh”, bir grup âlim ziyârete geldiler bir gün.
Onları içeriye aldı.
İltifatlarda bulundu.
Oturup sohbet ettiler.
Âlimler, onun sohbetinden ve hikmetli sözlerinden çok istifâde etmişlerdi.
Ama birkaçı hâriç.
Onlar huzursuz oldu.
Sevmediler bu zâtı.
Nitekim kalkıp gittiler az sonra.
Bu büyük velî, anlamıştı bunların niçin gittiklerini.
Ama üzülmüştü bu hareketlerine!
Ertesi gün o gidenleri tek tek ziyâret etti evlerinde.
Kapılarını çalıyordu.
Yüzlerine bakıyordu.
Ve geri dönüyordu.
Bütün sır, o bakıştaydı zâten.
O bakışla, bütün bildiklerini unuttular.
Yıllarca tahsil edip, dirsek çürütüp öğrendikleri dînî bilgiler, onun bir nazarıyla silinmişti bir anda.
Ya Kur’ân-ı kerîm?
Onu da unuttular.
Tam câhil oldular.
Ve anladılar hatâlarını.
Ama olan olmuştu bir kere.
Huzûruna gidip özür dilemekten başka çâreleri yoktu.
Toplanıp vardılar kapısına.
Saygı ve hürmetle;
“Affedin efendim! Bu kötü hâlden bizi kurtarın” dediler.
O, yine merhamet etti.
Onları içeri alıp yemek yedirdi.
Âlimler, ilk lokmayı alır almaz kavuştular eski bilgilerine.
Onun büyüklüğünü de anlamış oldular böylece…