Horasan’da yaşıyan Abdürrahîm İstahrî hazretleri, üstün bir velîydi. İlim öğrenmek için çok çalıştı.
Kalbi, hüzünle doluydu.
Halka neşeli görünürdü.
Bâzen av elbiselerini giyip “tek başına” avlanmaya giderdi dağlara.
Ama niyeti “av” değildi.
Kendini böyle gizliyordu.
Bir gün av köpeğini alıp ava çıktı yine.
Bir kişi de onu tâkip ediyordu.
Dağ eteğine varınca köpeğini salıp kendini “zikre” verdi.
O, Rabbini zikrediyordu.
Dağlar da iştirak ediyordu.
Öyle ki; dağlardaki bütün ağaçlar, taşlar ve vahşî hayvanlar, ona iştirak edip hep zikre başladılar.
“Allah, Allah!..”
Yer gök, bu seslerle inliyordu.
● ● ●
Babasından “yirmi bin akçe” kalmıştı. “Onbin”ini, dağıttı fakîrlere.
Kalan on bin akçeyi doldurdu bir torbaya, çıktı dama.
Sonra o akçeleri torbadan “avuç avuç” alıp saçtı dört bir yana.
İnsanlar sabah uyandılar.
Şaşırıp kaldılar!
Zîra yerler “parayla” dolmuştu.
Birbirlerine;
“Bu gece gökten para yağmış” diyorlardı gayriihtiyârî.
● ● ●
Bir gün bu zâta;
“Dünyâda en zor iş nedir efendim?” diye sordular.
Cevâbında;
“En zor iş, hakkı bâtıldan, yâni doğruyu yanlıştan ayırmaktır” buyurdu.
Abdüllatif Uyan