Behâeddîn-i Buhârî hazretlerini çok seven talebeler, bir evde toplandılar.
Gâye, sohbet etmekti.
Ve ondan bahsetmekti.
Çünkü onu çok seviyor; “âah, şimdi hocamız da olsaydı, mübârek ağzından nice hikmetler dökülürdü” diyorlardı.
Ev sâhibi sütlaç yaptı.
Getirip ortaya koydu.
Ve; “Haydi buyurun, hep birlikte yiyelim” dedi.
Gelip oturdular.
Fakat o da ne?!
Hiçbiri yiyemiyordu sütlaçtan. Zîra kıpırdıyamıyordu kimsenin eli.
Sanki elleri bağlanmıştı.
Biri tutuyordu sanki ellerini.
Birbirlerine hayret içinde bakıp; “Hayırdır inşallah, bize ne oldu böyle?” diyorlardı.
İçlerinden biri;
“Bu hâl, elbette hocamızın bir tasarrufudur” dedi.
Velhâsıl hiç yiyemediler.
Ve kalktılar o sofradan.
Aradan bir saat geçmişti ki, büyük velî teşrîf etti. O gelince büyük bir sevince gark oldular.
Büyük velî onlara;
“Ben yola çıktığımda siz sütlacı ocağa koydunuz. Sonra benden bahsedip sohbete koyuldunuz. Ben yarı yoldayken sütlaç pişti. Yemek için oturdunuz, ama yiyemediniz değil mi?”
Talebeler;
“Evet hocam, aynen buyurduğunuz gibi oldu” dediler.
Büyük zât;
“Ellerinizi ben bağlamıştım. Şimdi o sütlacı getirin de hep birlikte yiyelim” buyurdu.
Sevinçle koşup getirdiler. Ve hocalarıyla birlikte, huzur içinde yediler.