Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretleri zamânında bir kimse vardı ki, bunun işi, her yeri gezip tanışmaktı insanlarla. Zünnûn-i Mısrî ismini duydu bir gün.
İnsanlar, o zât için;
“Bu büyük zât, Mısır’da yaşayan ve İsm-i âzamı bilen bir evliyâdır” dediler kendisine.
Mısır’a gidip buldu evini.
Huzûruna girdi ve;
“Bana İsm-i âzamı öğretir misiniz” diye ricâ etti.
Hazret-i Zünnûn, ona bir paket verip “Şu emâneti, filân zâta götürürsen öğretirim” buyurdu.
Adam, “peki” dedi.
Ve aldı o paketi.
Ama merak etmişti.
İçinde ne vardı acabâ?
Gittikçe fazlalaştı merakı.
Sonra dayanamayıp açtı.
Açar açmaz bir “fare” fırlayıp kaçtı içinden…
Oradan geri dönüp söyledi bu olanı.
Hazret-i Zünnûn;
“Biz seni denedik. Ve anladık ki, sana bir fare bile emânet edilmez. Bir fareye ihânet eden kimseye, İsm-i âzam duâsı emânet edilir mi” buyurdu.
● ● ●
Bu zâta bir delikanlı gelip;
“Efendim Cehennemden kurtulmam için bana neleri tavsiye edersiniz?” diye sordu.
Büyük velî;
“Îmânını, Ehl-i sünnete göre düzelt ve İslâmiyete sarıl. Zîra îmânı, Ehl-i sünnet üzere olup, İslâma uyan bir mümin, âhirette hiç Cehenneme girmeyecek” buyurdu.