Vaktiyle bir şehirde sâlih bir Müslüman yaşardı. Vakitlerinin çoğunu ibâdetle geçirirdi, ama Resûlullah Efendimize “salevât” okumayı ihmâl ederdi.
Bir gece rüyâ gördü.
Efendimizi görmüştü.
Ancak Resûl-i ekrem Efendimiz hiç iltifat etmeyip mübârek başlarını ondan çevirdiler.
Adam çok üzüldü!
Ağlamaya başladı!
Ve gözyaşları içinde “Yâ Resûlallah, bana niçin böyle davranıyorsunuz?” diye sordu.
Efendimiz;
“Ben seni tanımıyorum!” buyurdular.
Adamcağız kahroldu.
Ne diyeceğini bilemedi?!..
Gözyaşları içinde “Yâ Resûlallah! Ben, senin ümmetinden bir zavallı Müslümanım, beni nasıl tanımazsınız? Hâlbuki siz ümmetinizi; babanın oğlunu tanımasından daha fazla tanırsınız!” dedi.
Efendimiz cevâben;
“Öyledir, ama sen bana hiç salevât göndermiyorsun. Ben, ümmetimi; bana okudukları salevât miktârınca tanırım” buyurdu.
O esnâda uyandı…
Ve hatâsını anladı…
O günden sonra her gün bir miktâr “salevât-ı şerîfe” okumayı âdet edinmişti artık.
Bir gece yattı.
Rüyâda Resûlullah Efendimizi gördü.
Ama memnundu.
Zîrâ Resûl-i ekrem Efendimiz bu defâ ona sevgiyle baktılar ve tebessümle “Seni şimdi tanıdım” buyurdular.