Seyyidet Nefîse hazretlerinin bitişiğinde komşu bir “kadın” vardı.
Yahûdî dîninde olup, “kötürüm” bir kızı vardı.
Bir gün evden çıkarken;
“Kızım sen evde otur, ben biraz sonra gelirim” dedi.
Sakat kız annesine;
“Anneciğim! Ne olur sen gelinceye kadar ben, komşumuzun evinde bekleyeyim” dedi.
Annesi “peki” dedi.
Ve izin alıp, sakat kızını Seyyidet Nefîse hazretlerinin evine bıraktı.
Sonra çıkıp gitti.
Hazret-i Nefîse, abdest alıyor, abdest suyu, o kızın yanından akıyor, kızcağız da bu sulardan avcuna alıp cansız ayaklarının sürüyordu.
Hani oyun olsun diye.
Sürdükçe canlandı ayakları.
Nihâyet kalktı, yürüdü.
Ve koşturmaya başladı.
O ara, annesinin sesini işitti.
Sevinçle koştu annesine.
Kadıncağız kızının koştuğunu görünce ne diyeceğini bilemedi
Şaşırıp kaldı. Gayriihtiyârî;
“Rüyâ mı görüyorum?” dedi.
Kızcağız anlattı bu olanları.
İşte o zaman anladı hakîkati.
Kalbine, “hidâyet nurları” dolmaya başladı.
Kendi kendine;
“Eğer onun dîni hak olmasaydı abdest suyu böyle şifâ ve devâ olmazdı” dedi.
Seyyidet Nefîse’ye koştu.
“Bana İslâm’ı anlat” dedi.
Şehâdeti getirip Müslüman oldu.
Sıra çocuğun babasındaydı.
Akşam da o kavuştu hidâyete…