Belh şehrinde yaşıyan büyük velî Şakîk-i Belhî hazretleri, gençliğinde ticâret yapıyordu.
Bir ara kıtlık oldu…
Bu, büyük dert oldu insanlara.
Suratlar asıktı.
Kimse gülmüyordu.
Bir gün bir köle gördü.
Neşeliydi ve gülüyordu.
Yaklaşıp sordu:
“Bakıyorum neşelisin.”
“Evet, elhamdülillah.”
“Bu kıtlıkta herkesin suratı asıkken sen neşelisin. Nedir bunun hikmeti?”
Köle dedi ki:
“Benim, zengin bir efendim var. Hem merhametli ve çok cömerttir. Kıtlığı niye dert edeyim?”
O, bu cevâbı aldı.
Ona hayran kaldı.
Ve içinden “Amân yâ Rabbî! O, bir kula güvenip böyle rahat ediyor, benimse Rabbime, o kadarcık bir tevekkülüm yoktur” dedi.
● ● ●
Bir gün de sevdiklerine;
“Ben, Rabbimden tek bir şey istiyorum!” buyurdu.
“O nedir?” dediler.
“Ona, hiç gıybet etmemiş bir kul olarak kavuşmak istiyorum. Çünkü gıybet, ‘kul hakkı’na girer. Kıyâmet gününde hiç kimse beni böyle bir şey için arasın istemiyorum” buyurdu.
Sordular:
“Bunun için ne yapmalıyız?”
Buyurdu ki:
“Dünyâdayken helâlleşin!”
“Ya helâl etmezse?”
“Ne yapıp edin, o helâlliği alın, yoksa âhirette çâresi bulunmaz” buyurdu.