“Bağdat’tan gelen genç nerede?”
(Dünden devam)
Bağdat’ta yetişen Mârûf-i Kerhî hazretleri şöyle anlatıyor:
Râhibe olan nefretimden, evimi ve mektebi terk edip çıktım Bağdat’tan.
Bitkin bir hâlde Kûfe’ye vardım ve ilk rastladığım câmiye girip oturdum.
Nûr yüzlü bir zât vaaz ediyor, kalabalık bir cemaat de “can kulağıyla” onu dinliyordu.
Merak ettim.
Ve kulak verdim:
“Kim Allahü teâlâya kavuşmak isterse, Allahü teâlâ da o kuluna kavuşmayı ister” dedi.
Bu söz hoşuma gitti.
Çok lezzet almıştım.
Hoca efendi, bir ara;
“Bugün Bağdat’tan gelen genç nerede?” diye sordu.
Ben hemence kalktım.
Ve edeple yanına vardım.
Başımı okşayarak;
“Merhabâ, ey Rabbini arayan kimse!” buyurdu.
Çok duygulandım.
O râhibi hâtırladım.
Ve ağlamaya başladım!
Çünkü o râhip, her gün dövüyordu beni.
Kalbim, “İslâm”ın sevgisiyle dolup taştı o anda.
Şehâdeti getirdim.
Ve Müslüman oldum.
Hoca, bana sevgiyle bakıp “Ey oğlum! Şu anda senin duân makbûldür. Duâ et, o râhiple annen ve baban da îmân etsinler” dedi.
“Başüstüne” dedim.
Ve o anda duâ ettim.
Bağdat’a döndüğümde çok sevindim.
Zîra râhip de, annem ve babam da “Müslüman” olmuşlardı…
Abdüllatif Uyan