Âb-ı Hayat – 4345

Birgün Şâh-ı Nakşibend hazretleri “kuddise sirruh” oturuyorlar, bakıyorlar ki, inanılmaz bir nûr iniyor. Allah Allah, o yere gidiyor bir bakıyor ki, iki talebesi güreş tutuyor. Onların arasındaki sevgi ve muhabbetten, üzerlerine nûr yağıyor. Neden? İki kardeş, aynı hocanın talebesi; birbirini sevdiği için. Velhasıl, Allahü teala kurtarmak istediği kullarını, bir kurtarıcıya teslim eder. Çünki o olmazsa, … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4344

Bir delikanlı çok ağır hastalanmış. Hiçbir doktor, hiçbir ilaç fayda vermiyormuş. İmam-ı Rabbani hazretlerine mektup yazmış. Mübarek, mektubu okumuş, vah vah demiş, iki satır yazı yazmış. Bedeninin şifası için çok yalvarıyorsun, İyileşebilirsin. Ama kalbinden rahatsız olduğun zaman, onun seni Cehenneme götüreceğini düşünebiliyorsun? Niçin kalbinin şifası için dua istemiyorsun? Biri sonsuz hayat için, biri sınırlı hayat … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4342

Allah rahmet eylesin, Hocamızın kayınpederleri Ziya bey buyurdu ki; Öyle bir yol ki, mutlak kavuşturucudur. Dünyada olmayabilir, ölürken olur. O da olmazsa, kabirde olur. Kabirde olmazsa mahşerde olur, o da olmazsa, Cennette olur. Yine o vadedilen yüksek makamlara kavuşur. Çünki bu yol, kavuşturucudur, ulaştırıcıdır, yeter ki Allahü teala bu otobandan şu veya bu sebeple sapmaktan … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4341

Âhirete gittiğimiz zaman, cenab-ı Peygamberin ‘aleyhissalatü vesselam’ buyurduğu gibi; Ey Eshabım, söyleyin bakalım, müflis kime derler? Allahü tealanın Resûlü daha iyi bilir. Mübarek buyuruyor ki; Çok ibadetle gelir, çok hizmetle gelir, çok ümitle gelir; fakat terazide bütün emekleri ters tarafa giderse; bir, kul hakkına girerse, iki, bütün alacaklılar aldıktan sonra bir de başkasının günahları yükletilirse, … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4339

Bir mübarek zât demiş ki; Efendim, neden bu insanlar gaflet içindeler? O da demiş ki; Allahü teala dünyayı burada yarattı, âhireti ise burada yaratmadı. Âhireti yarattı, önüne de dünyayı perde olarak koydu. Bu dünya perdesi, arkadakini görmeye engeldir. Ancak insanlar gördükleriyle oyalanırlar, gördüklerini severler, onlarla ilgilenirler. Halbuki bizim dinimiz, görmeye değil, inanmaya bağlıdır. Dolayısıyla, inancı artıracak, … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4338

Gelmiş ve gelecek bütün insanların en hayırlısı Hazret-i Muhammede ‘aleyhissalatü vesselam’ halife olmak, Onun ümmeti olmak, şereflerin en yücesidir. Bundan daha büyük izzet ve şeref olamaz. Hele Onların vârislerine tâbi olmak, talebe olmak, ayrı bir devlet, ayrı bir nimettir. İnsanlara teşekkür etmeyen, Allahü tealaya da şükr etmiş olmaz. Hele hele bu kadar büyük nimete kavuşmamıza, … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4336

Allahü teala melek vasıtasıyla kullarına buyuruyor ki; Rızkın kesinleşti, ecelin tamam, amelin belli. İnsanın aklına geliyor, Allahü teala herkesin Cennetlik de Cehennemlik de olduğunu biliyor. O halde, çalışmak neden? Herkesin hata ettiği şey, kendi zamanını ölçtüğü ile Allahü tealanın zamanını ölçmesidir. Allahü tealanın indinde ezel ve ebed, yani en önce ve en son, bir an … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4335

İmam-ı Rabbani hazretleri ‘kuddise sirruh’ diyor ki; Vücudumun her kılı, kâinatın her zerresi dile gelse, bu kavuştuğumuz nimetlerin yüzde birinin şükrünü yapamaz. Yapılamaz, olamaz! Bir insanın aklı başında, vücudu sağlam olarak dünyaya gelmesi, yaşaması, bir nimettir. Allahü teala insan olarak seçmiş, kayırmış ve eşref-i mahlûkat, buyurmuş. Mahlûkatın en hayırlısı dediği ve emirlerine muhatap ettiği, iş … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4333 (Cuma’nız Mübarek Olsun)

ali zeki osmanağaoğlu Büyükler buyurdular ki; Mübarek Hocamıza kavuşmuşuz, Allah Onların şefaatlerine nail eylesin, âmin. Bütün bu nimetlerin şükrü, ancak ve yalnız birbirimize olan sevgimizle mümkündür. Çünki büyüklerimiz öyle buyuruyorlar; İman çok kıymetlidir, Allah korusun, gidebilir de. Çünki çok kıymetlidir. O, ancak kıymetli insanlarla savunulur. Yoksa kıymetsiz bir kimsede o kıymetli cevherin ne işi var? … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4332

Allah yolunda atılan adımlardan hiç endişe duymayın, mutlak olarak Allah indinde kabuldür ve makbûldür. Çünki Mübarek Hocamız sûre-i Mâideyi, altıncı cüzü okuyorlardı, orada öyle anlattılar. Efendim, Allahü teala Âdem ‘aleyhisselama’, Hâbil ile Kâbil birer kurban kessinler, diye emir verdi. Hâbil kesti, Allahü teala kabul etti. Kâbil kesti, kabul etmedi. O da, neden benim kurbanım kabul … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4330

Bir mübarek zat buyurmuş ki; Siz hakiki bir müslüman olun, lâyıkıyla ibadet yapın, Allaha teslim olun, isterse dünya saltanatı içinde yaşayın, hiç mahzuru yok. İş, sıdk-ı sadakatle, kendisini İslamiyete intibak ettirmektir. Çünki cenab-ı Hak bu kullarını daha yaratırken hasta yarattı. Bu hastalığın tedavisi şarttır. Bunun doktoru, büyüklerin rûhudur. Mübarek Hocamız; evet onlar vefat ettiler; ama … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4329

Mübarek Hocamız bir sohbetlerinde buyurdular ki; Efendim, kalbin dünya sevgisinden, dünya bağlarından, dünya muhabbetinden tasfiyesi, yani temizlenmesi lazımdır. Bu, vaciptir. Kalbin temizliği için uğraşmak lazım; çünki vacip. Bunun birkaç yolu var. Bir tanesi, bir tarikata girmektir. Ama tarikata girmek müstehaptır. Farz değil, vacip değil. Kaldı ki, zaten yüz sen evvel bu defter kapanmış. Yani kim … Devamını oku

Âb-ı Hayat – 4327

Mübarek Hocamız “Allah rahmet eylesin” kaç kere buyurdular; Kardeşim, mü’min ölümden korkar mı? Ölüm kadar mü’mine rahatlık veren hiçbir şey olmaz. Mesela ben Abdülhakîm Efendi hazretlerinden bu kadar ayrı kalacağımı düşünemezdim bile. Burnumun kemikleri sızlıyor. Yani hasret çekiyorum, buyurdular. Ama el-mukadder la yugayyer, değişmiyor. Karar, ifa edilmiştir. Mübarek Hocamız çok üzülürlermiş, bazen Abdülhakîm Efendi hazretleri … Devamını oku