Kötü arkadaştan sakın evlâdım!

İstanbul’da yetişen velîlerden Abdülehad Nûrî hazretleri devrinde vezîrlerden biri, bir kese “altın” alıp hediye etti bu büyük velîye. Sonra da böbürlendi. İçinden “Bu kadar kıymetli hediyeyi kimse veremez” dedi. Büyük velî bunu sezdi. Ve o vezîre; “Bu altınlarla mı bize minnet ediyorsun. Bunlar, bizim gözümüzde topraktan farksızdır” buyurdu. Sonrası mâlûm. Altınlar “toprak” oldu. ● ● … Devamını oku

Yâ Rabbî! Şifâ ver bu çocuğa

Sesli DinleYour browser does not support the audio element. İstanbul’da yetişen velîlerden Abdülehad Nûrî hazretleri zamânında bir kadı, yâni hâkim vardı. Evi, bu velînin evinin yanındaydı. Ve onu çok seviyordu. Bir gün nefes nefese geldi bu zâta: “Hocam duânıza muhtâcız.” “Hayrola, ne oldu?” “Oğlumuz tâuna yakalandı. Duâ edin de kurtulsun.” Büyük velî; “Ben âciz bir kulum. Allahın … Devamını oku

Selâmetle git gel evlâdım…

İstanbul’da yetişen velîlerden Abdülehad Nûrî hazretleri bir gün talebelerine şöyle seslenir: “Üsküdar’da görülecek bir işimiz vardır. Hanginiz bu işi yapar?” Talebeden ses çıkmaz. Çünkü denizde çok şiddetli “fırtına” vardır. Öyle ki, dalgalar, “sıra dağlar” gibi kıyıya çarpar. Bu yüzden çalışmaz kayıkçılar. Talebeler bunu bilir, hemen “peki” diyemezler. Ama içlerinde bir genç, “Başüstüne hocam” der. Büyük … Devamını oku

“Kelime-i tevhîd bir bütündür”

İstanbul’da yetişen Velîlerden Abdülehad Nûrî hazretlerinin talebesinden bir Sâdık Efendi vardır. Bu kişi, Beytullaha gitmek ister bir ara. İzin alıp düşer yollara. Ama bir şey çeker dikkatini. Şöyle ki; Her tehlike ânında Abdülehad Nûrî hazretlerini görür yanında. Nihâyet Kâbe’ye varır. Fakat o da ne? Hocası da yanındadır. Şaşkınlığı daha artar! Gerekli ziyâretleri yapar. Geri dönüp … Devamını oku

“Biz âhirete dâvet aldık!”

Abdülehad Nûrî hazretleri, İstanbul’da yetişen büyük velîlerdendir. Hâl ehli olup kerâmetleri anlatılır halk arasında. Bu zât, Peygamber Efendimizden mânevî emir alıp, Midilli’ye gider. Orada yetmiş kişi vardır. Hepsi de gayrimüslimdir. Bu zâtı görünce kalpleri değişir, hepsi îmânla şereflenirler. Sonra İstanbul’a döner. Sultânahmet, Bayezit ve başka büyük câmilerde vaaz edip halkı irşâd eder. Nihâyet vefâtı yaklaşır. O … Devamını oku

“Senin kıymetini bilemedim!..”

Ahmed Sarban hazretleri, Hayrabolu’da doğdu. Bu zâtın “huysuz” bir hanımı vardır. Geçimsiz mi geçimsiz. Ziyârete gelenleri azarlar. “Siz bu heriften ne bekliyorsunuz?” der ve kovalar. Talebeler bu hâle üzülür! Aralarında konuşur ve; “Ne hikmeti var ki, hocamız bu kadının derdini çekiyor?” derler. Büyük zât bunu anlar. Çağırır onları yanına. Ve “Evlâtlar! İyi huyluyla geçinmek mârifet … Devamını oku

“Bu yaptığın zulümden vazgeç!”

Ahmed Sarban hazretleri, Hayrabolu’da doğdu, orada vafat etti. O devirde bir vâli vardı. Fakîr halka zulmederdi. İşte o günlerde bu zât geldi o beldeye. Halk onu görünce hemen etrâfını sarıp “Tam zamânında geldiniz efendim” dediler. Büyük velî sordu: “Hayrola, ne oldu?” Köylüler vâlinin zulümlerini anlatıp “Ne yapmamızı tavsiye edersiniz?” diye sordular. Celâllendi mübârek! Çatıldı kaşları … Devamını oku

“Korkma, sana bir şey yapmaz!”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretlerinin bir talebesi şöyle anlatıyor: Hocamızın mübârek huzûruna, bir kimse geldi. Ve hocamıza; “Efendim, bendeniz tarlada meşgulken bir aslan geldi ve öküzüme saldırıp yedi. O öküzden başka da hayvanım yok. Şimdi ne yapacağım?” diye dert yandı. Hocam, bana; “Git, o aslanı çağır gelsin. Korkma, sana bir şey yapmaz!” buyurdu. Ama ben korkuyordum! … Devamını oku

“Bu yazı ‘nûr’ ile yazılmıştır!”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretlerinin talebeleri, birbirlerini çok severlerdi. Hele iki talebesi vardı. Aşk derecesindeydi onlarınki. Birbirlerinde fâni olmuşlardı. Hiçbir dünyâlık menfaat düşünmeksizin severlerdi birbirlerini. Fî sebîlillah. Yâni Allah için. Öyle ki; Bu “sevgi” tesiriyle kendilerinden geçiyorlardı bâzen. Bu, Allah vergisiydi. O, dilediğine verir. Bir gün biri el açıp; “Yâ Rabbî! Âhirette Cehennem ateşine girmeyeceğimize dâir, yüce … Devamını oku

“Bir çocuğum olur ve yaşarsa…”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri zamânında bir kadının doğan çocukları ölüyordu. Hem de doğar doğmaz. Onun için üzülüyordu! Nihâyet adak yapıp “Yâ Rabbî! Bir çocuğum olur ve yaşarsa, onu Hazret-i Seyyid’in hizmetine vereceğim” dedi. Bir sene geçti. Ona, bir “kız evlâdı” verdi Hak teâlâ. Ama sevinemedi kadıncağız. Zîra sırtı kamburdu. Ayakları da sakat. … Devamını oku

“O mübârek zâtı yormayın!”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri zamânında bir adam işitti bu büyük velînin ismini. Görmeden sevdi kendisini. Ve ziyâretine gitti hemen. O esnâda büyük zât, bir câmide nasîhat ediyordu ilim ehli zevâta. O da girdi içeri. Ön safta oturdu. Dinledikçe muhabbeti çoğaldı bu büyük velîye. Zîra çetin suâller soruyorlar, o da tatminkâr ve doyurucu … Devamını oku

“Bana bir duâ yazar mısınız?”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri zamânında, dertli ve hasta olanlar bu zâta gelir, arz ederlerdi dertlerini. O da hastalara bir duâ yazar, kullananlar şifâya kavuşurdu tam olarak. Ama kalemle değil. Parmağıyla yazardı. Bir gün bir “hasta” geldi. “Efendim, çok hastayım, bana bir duâ yazar mısınız” diye ricâ etti. Büyük velî, bir “kâğıt” aldı. … Devamını oku

“Benim pek çok kusurum vardır…”

Mısır’da vefât eden Seyyid Ahmed Rıfâî hazretleri zamânında “hayâsız” biri vardı ki, bu büyük velîyi sevmezdi. Kötü şeyler söylerdi. Dedikodu yapardı. O tevâzu ettikçe de, arttırırdı bu hakâretlerini. Bir gün yine bu zâtın aleyhinde bir “mektup” yazdı. Ve bir talebesine verip; “Bunu, hocana götür” dedi. O talebe mektubu aldı. Götürüp hocasına verdi. O da, talebesine; … Devamını oku