“Kırk altının” var ya…

Evliyanın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretleri zamanında bir Müslüman, bu büyük velinin ismini işitti.   Merak edip görmek istedi. Ve bir gün huzuruna gidip;   “Efendim, sizi duydum, ama ziyarete gelmekte biraz geciktim; kusuruma bakmayın” dedi.   Mübarek zat da;   “Ama biz, öyle kolay kolay özür kabul etmeyiz. Bize ‘altın’ vermen lazım” buyurdu.   Şaka yapmıştı.   Adam … Devamını oku

Bu zamanda da var mı?

Evliyânın büyüklerini sevenlerden biri anlatıyor:   Bir gün Behâeddîn-i Buhârî hazretleri, bir grup insanla bir ırmak kenarında sohbet ediyor, cemaat hayranlıkla onu dinliyordu…   Dinleyenlerden birkaçı, büyüklüğüne inanmıyorlardı bu zatın.   Onlardan biri;   “Efendim, önceki veliler ne güzel keramet gösterirlermiş… Keşke zamanımızda da öyle veliler olsaydı da, o kerametleri biz de görseydik” deyiverdi.   Büyük veli, … Devamını oku

Bir şefkatli nazarı

Evliyanın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretlerini çok seven bir talebesi şöyle anlatıyor:   “Ben hocamı tanımadan önce dinimi bilmiyor, bu sebeple günahlar içinde yüzüyordum.   Hocamın ismini duydum…   Bir tanıdığım, bana;   ‘Behâeddîn-i Buhârî isminde bir velî zât var ki, sohbeti çok faydalı ve tatlı’ dedi.   Ben bu ismi işittim.   Ve görmek istedim.   Zira âşık olmuştum. … Devamını oku

Bir sadâkat örneği

Behâeddîn-i Buhârî hazretleri anlatıyor:   Bir kış günü “aşk-ı İlâhî” kapladı beni.   Kendimden geçmiş hâlde dağlara çıktım.   Yalın ayak baş açık dolaştım. Ayaklarım yarılıp parçalandı ve delinip, kanlar aktı dikenlerin yerlerinden!   Bu hâldeyken;   “Gideyim, hocam Emîr Külâl’in dizi dibinde oturup sohbetini dinleyeyim” diye düşündüm…   Ve koşup katıldım o feyzli sohbetine.   … Devamını oku

Ölümden bahsediyorlarsa

Behâeddîn-i Buhârî hazretleri şöyle anlatıyor:   Tasavvufa girdiğim ilk günlerde sohbet eden iki mümin görseydim, dinlerdim onları.   Ahiretten, ölümden bahsediyorlarsa ferahlardım.   Dünyalık konuşurlarsa beğenmez, terk ederdim o yeri.   Bir gün kumarhaneye düştü yolum.   İki kişi, kendilerinden geçmiş hâlde kumar oynuyorlardı…   Onları takip ettim.   Birisi hep kaybediyordu.   Yine de vazgeçmiyordu. … Devamını oku

Nefsin sana düşmandır

Behâeddîn-i Buhârî hazretleri anlatıyor:   Gençliğimde mübarek bir zatla yakınlığım olmuştu…   Kendisine dedim ki:   “Bana nasihat edin.”   Cevaben “Nefsin sana düşmandır. Dikkat et, günahlar karşısında seni mağlup etmesin. Bu yolda asıl maksat; nefsi temizlemektir” dedi.   Hoşuma gitti.   Ve kendisine;   “Efendim, teveccüh buyurun da bu işi yapmam kolay olsun” dedim.   “Öyleyse insanlardan … Devamını oku

“Efendim, cennete ne ile girilir?”

Evliyânın büyüklerinden Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinin annesi şöyle anlatıyor:   Oğlum Behâeddîn dört yaşındaydı ki, kerâmetleri görülürdü zaman zaman.   Bir ineğimiz vardı.   Yavru yapacaktı.   Doğurmasına bir ay vardı ki, oğlum Behâeddîn, bana;   “Anneciğim! Bu inek beyaz başlı bir yavru doğuracak” dedi.   Aradan üç ay geçti…   O inek doğurdu.   Buzağı, beyaz başlıydı gerçekten. … Devamını oku

“Allah’tan belâ değil, âfiyet istenir”

Buhâra’da Kasr-ı ârifân diye bir köy vardı ki, Behâeddîn-i Buhârî hazretleri bu köyde doğmuş olup, kabr-i şerîfi de bu köydedir.   Muhammed Bâbâ Semmâsî hazretleri bu köyden geçseydi;   “Bana, burada güzel bir koku geliyor. Bu köyden çok büyük bir evliyâ zât çıkar ve bütün cihana feyiz saçar” derdi.   Bir müddet geçti.   O zât dünyâya geldi. … Devamını oku

Dînimi öğrenmek istiyorum

Bağdat’ta yetişen Alî Bekkâ hazretleri, evliyânın büyüklerindendir… O devirde bir genç, İslâmiyeti öğrenmek istiyordu.   Bir gece yattı.   Ve uyumadan;   “Yâ Rabbî! Ben dînimi doğru öğrenmek istiyorum, bana yardım et” diye duâ etti.   O gece rüyâ gördü.   Nûr yüzlü bir ihtiyar,   O gence sordu ki:   “Sen dînini mi öğrenmek istiyorsun evlâdım?”   … Devamını oku

Mümin, günahtan çok korkar!

Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretlerinin kabr-i şerîfi de Mısır’dadır.   Bir gün bu zâtın huzûruna genç bir Müslüman geldi.   Ve kendisine;   “Sâlih bir Müslüman nasıl olur efendim?” diye sordu.   Büyük velî;   “Sâlih mümin odur ki; bir günah işlerim diye korkar ve korkudan kalbi titrer!” buyurdu.   Ve îzah etti:   … Devamını oku

Cenâzeye katılan kuşlar!..

Zünnûn-i Mısrî hazretleri zamânında o yerin, “sirbaç” diye bir mahallî yemeği vardı ki, çok sevilen bir yemekti o yörede.   Onu ne zaman yemek istese, kendi kendine “Ey nefsim! Eğer şunu yaparsan onu sana yediririm” der ve o işi yaptırırdı nefsine.   Yine bir gün geldi.   Nefsi istedi bu yemeği.   O zaman da; “Ey nefsim! Kur’ân-ı kerîmi … Devamını oku

“Malın çoksa fakîrlere dağıt!”

Büyük velî Zünnûn-i Mısrî hazretleri zamânında Mısır’da zengin bir adam, kendisine çok güzel bir kâşâne yaptırmıştı.   Ne güzel oldu diye, bu evin etrâfında geziyordu ki, Zünnûn-i Mısrî hazretleri gördü onu.   Yanına geldi.   Ve “Ey kişi! Bir dünyâ evine bunca emek değer mi? Üç gün sonra göçersin bu evden. Sen, kendine cennette ev yap ki, o ev çıkmaz … Devamını oku

“Biz seni denedik!..”

Mısır’da yetişen evliyâdan Zünnûn-i Mısrî hazretleri zamânında bir kimse vardı ki, bunun işi, her yeri gezip tanışmaktı insanlarla. Zünnûn-i Mısrî ismini duydu bir gün.   İnsanlar, o zât için;   “Bu büyük zât, Mısır’da yaşayan ve İsm-i âzamı bilen bir evliyâdır” dediler kendisine.   Mısır’a gidip buldu evini.   Huzûruna girdi ve;   “Bana İsm-i âzamı öğretir misiniz” … Devamını oku