“Bu beldede ne işiniz var?”

Seyyid Emîr Külâl hazretleri, ilim ve mârifette devrinin bir tekiydi.   Sâyesinde çok insan kavuştu hidâyete.   Bir gün Medîne’den bir grup insan geldi o beldeye. Hepsi de ilim ehli kişilerdi.   Maksatları, Emîr Külâl hazretlerini ziyâret etmekti.   Buhâra’ya gelince;   “Suhari beldesine nasıl gideriz?” diye sordular ahâliye.   Zîra bu beldede otururdu büyük velî.   … Devamını oku

Ölüm meleği gelmeden!..

Seyyid Emîr Külâl hazretlerine, bir gün gencin biri;   “Efendim, Azrâil aleyhisselâm geldikten sonra tövbe etsem kabul olur mu?” diye suâl etti bu zâta.   Büyük velî sordu ona:   “Senin mesleğin ne evlâdım?”   “Terzilik efendim.”   “Terzilikte en kolay şey nedir?”   “Kumaşı kesmektir.”   “Kaç senedir kumaş kesiyorsun?”   “Yirmi senedir.”   “Peki, … Devamını oku

“Kim Allah’tan korkarsa…”

Seyyid Emîr Külâl (Gilâl) hazretleri, bir gün birkaç talebesiyle sefere çıkarlar.   Bir “aslan” çıkar önlerine.   Çocuklar korkup; “Eyvâh hocam, şimdi ne yapacağız?” derler.   Büyük velî;   “Korkmayın, o bize zarar yapmaz” buyurur.   Sonra yaklaşır o hayvana.   Yelesini tutup okşar, sever.   Hayvan, hürmet gösterir gibi hareketler yapar ve uzaklaşır.   Hem de … Devamını oku

Kırılan o dişi bana verin!

Buhâra’da yetişen evliyânın en büyüklerinden Seyyid Emîr Külâl (Gilâl) hazretleri, hocasının şehri olan Semmas’ta bulunurken iki köy halkı arasında bir sebepten dolayı anlaşmazlık çıktı. Sonra büyüdü.   İş kavgaya döküldü.   Ve birinin dişi kırıldı.   Dişi kırılan kimse ve taraftarları, kırılan dişin diyetini almak için hâkime mürâcaat edeceklerdi.   Fakat bunu tehir ettiler.   Aralarından konuşup;   … Devamını oku

Kutlu yolculuk…

Buhâra’da yetişen evliyânın en büyüklerinden Seyyid Emîr Külâl (Gilâl) hazretlerinin kabr-i şerîfi, Buhâra’nın Sühari beldesindedir.   Timur Hân’ın babası, Emîr Toragay Hân olup sâlih bir Müslümandı.   Oğlu Timur’u çok iyi yetiştirmişti.   Vefât edince yerine Timur geçti.   O da babası gibi velîleri çok severdi.   Bir gün hocasıyla birlikte Seyyid Emîr Külâl hazretlerini ziyâretine gittiler. … Devamını oku

Yolunu mu şaşırdın evlât?

Rumeli fâtihlerinden Hamza Baba hazretleri zamânında bir kişi, yolculuğa çıkar.   Edirne’ye gidecektir.   Mevsim kış ve soğuktur.   Az sonra bir “tipi” başlar.   Sonra şiddetlenir!   Öyle ki; bir metre ilerisi görünmez.   Yolcu şaşırır yolunu.   Kalakalır olduğu yerde.   Çâresizdir!   Açar ellerini, yardım ister âlemlerin Rabbinden:   “Yâ Rabbî! Sevdiğin bir kulunu … Devamını oku

“Allah’ın kullarını sevindir”

Rumeli fâtihlerinden Allah dostu bir velî vardır. Hamza Baba.   Kerâmet sâhibi bir zâttır.   Ziraatle uğraşır.   Büyük bir meyve bahçesi vardır.   Mahsulü toplayınca hemen hesaplayıp “uşrunu” verir.   Ya diğer insanlar?   Onların yoktur böyle bir dertleri.   Îkaz etse de dikkate almazlar.   Bir gün “yangın” çıkar o havâlide.   Ne … Devamını oku

“İnsanların dertlerine devâ ol!”

Tirmiz’de dünyâya gelen Hakîm-i Tirmizî hazretleri, kusûru dâima kendinde bilir, kimsede hatâ kusur aramazdı.   Birine darılsaydı, daha iyi davranırdı o kimseye.   Herkese ihsânda bulunur, kendini üzenlere daha çok ihsân yapardı.   Komşuları da bilirdi bunu. Bir gün komşuları geldiler.   Onun hanımına;   “Hakîm-i Tirmizî’nin hiç kızdığı oluyor mu?” diye sordular.   Hanımı dedi … Devamını oku

Nehre atılan kitap!..

Hakîm-i Tirmizî hazretlerinin tasavvufla ilgili bir kitabı vardı ki, çok önemli ilimlerle doluydu.   Onu bir talebesine verip;   “Git, bunu Ceyhun Nehri’ne at da gel!” diye emretti.   Talebe, “peki” dedi.   Ve onu alıp nehre vardı.   Ama atmaya kıyamadı.   Döndüğünde sordu hocası:   “Kitâbı attın mı evlâdım?”   “Attım hocam.”   “Peki, ne gördün … Devamını oku

“Günah ateştir” ne demek?

Tirmiz’de dünyâya gelen Hakîm-i Tirmizî hazretlerinin zamânında âbid ve zâhid biri vardı ki, inanmazdı bu zâtın büyüklüğüne.   Aleyhinde konuşurdu.   Tâ ki, Resûlullah Efendimiz o kimseyi îkaz edene kadar.   Şöyle ki;   Bir gece Efendimiz bu kişinin rüyâsına girerek;   “Tirmizî’nin kıymetini bil! Ebedî saâdete kavuşmak istiyorsan, onun hizmetine koş, vakit geçirme!” buyurdu.   Uyandı uykudan. … Devamını oku

Herkese şefkat gösterirdi…

Tirmiz’de dünyâya gelen Hakîm-i Tirmizî hazretleri, büyük hadîs imâmıdır.   Tasavvufta da yüksekti derecesi.   Tevâzu sâhibiydi…   Kaçardı dünyâdan.   Herkese karşı çok şefkatliydi.   Hattâ hayvanlara bile…   Ev olarak küçük bir kulübesi vardı ki, kapısı bile yoktu bu yerin.   Bir perde asılıydı kapı yerinde.   Bir sene hac için terk etti kulübeyi.   O ayrılınca bir … Devamını oku

Anneye hizmetin mükâfatı

Hakîm-i Tirmizî hazretleri, büyük hadîs imâmıdır.   Gençliğinde kalbi “ilim öğrenmek” için yanıyor, buna kavuşmanın yollarını arıyordu. İki de arkadaşı vardı. Bir gün üçü uzun uzun konuştuktan sonra “Dînî ilimleri öğrenmek için sefere çıkmalıyız” diye karar verdiler.   Hakîm, koşarak geldi annesine:   “Anneciğim! Biz sefere çıkıyoruz.”   “Ne seferi oğlum?”   “İlim öğrenmeye gidiyoruz.”   “İyi de, … Devamını oku

Kimseye kızmayan zat…

Tirmiz’de dünyâya gelen Hakîm-i Tirmizî hazretleri, Allah dostu bir velîdir.   Kimseye kızmazdı…   Her sıkıntıda, kendinde arardı kusûru.   Nitekim bir gün, en “yeni elbisesini” giyip çıkar evden.   Cumâ namazına gidecektir.   Birkaç talebesi de vardır yanında.   Az sonra bir sokağa girerler. O sokakta kötü huylu bir “kadın” vardır.   Şirret mi şirret.   … Devamını oku