Fitnecilerin gürültüsü!

Kayyûm-i zaman Muhammed Sıbgatullah hazretleri, o memleketin Kadısının evinde misâfir bulunuyordu. O sırada kadı evde yoktu. Âniden bir “Gürültü” koptu. Kavga sesleri geldi. Yaklaşık “Bin kişi” kadar olduğu tahmin edilen bir kalabalığın, Kadının evini yağmaya geldikleri anlaşıldı. Kadının ailesi çok korktular! Ağlamaya başladılar. O anda o  hırçın kalabalık, birden geri çekilmeye başlayıp, birbirlerine girdiler. Ağlama ve feryât sesleri yükseldi. Çoğunun başı … Devamını oku

Haydi kalk, naz yapma!

Muhammed Mâsum-i Fârûkî hazretlerinin büyük oğlu Muhammed Sıbgatullah, henüz altı aylıkken şiddetli bir “hastalığa” yakalandı.   Hekimler âciz kaldı.   Çâre bulamadılar.   Ölecek zannettiler.   Nihâyet nabzının atması bile hissedilemez olmuştu.   Ebeveyni cenâze hazırlıklarına, başladılar.   Bu haber İmâm-ı Rabbânî hazretlerine ulaşınca hemen torununun yanına geldi.   Örtüsünü kaldırdı.   Yüzüne dokundu.   … Devamını oku

Sen kendi hâline ağla!..

Molla Gürânî hazretleri vefât ettiği sene, iyice halsizleşti. İstanbul’daki konağına göçüp yatak hazırlanmasını istedi. Kuşluk namazını kıldı. Kıbleye dönerek sağ yanı üzerine yattı. O gün kendisinden Kur’ân-ı kerîm ve kıraat ilmi öğrenen hâfızların toplanmasını istedi. Yanında toplandılar. Talebelerine; “Üstünüzde olan hakkımı ödeme zamânı bugündür. İkindi vaktine kadar üzerime Kur’ân-ı kerîm okuyunuz” dedi. Hâfız talebeleri; “Başüstüne” dediler. Ve okumaya … Devamını oku

Sakın büyüklenmeyin!

Molla Gürânî hazretleri; heybetli, vakûr ve sarsılmaz bir ilim haysiyetine sâhipti! Uzun boylu, gür sakallıydı. Doğru ve açık sözlüydü. Vezîrleri adlarıyla çağırırdı. Sultânın huzûruna girince yüksek sesle selâm verirdi. Bir Arefe günüydü. Sultân, Molla Gürânî’ye bir haberci göndererek; “Yârın bayramı kutlamak üzere teşrîf eder misiniz” diye ricâda bulundu. O, bu haberi aldı. Ve o haberciye; “Yağışlı günlerdir, … Devamını oku

“Onun şeytan olduğunu nasıl bildin?”

Bir gün Gavs-ül âzam Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri, sıcağın tesiriyle pek fazla susamıştı. Ama içecek “Su” yoktu. Zîra çölün ortasındaydı. Hak teâlâ ona bir “Bulut” gönderdi. O buluttan bir “Yağmur” boşandı. Kana kana içip ferahladı. O ara bir “Işık” belirdi. O buluttan bir “Ses” duydu. Kendisine hitâb ediyordu. Kulak verip dinledi ki; “Ey Abdülkâdir! Ben, senin Hâlıkınım. Bütün haram şeyleri, sana helâl kıldım” diyordu. O, bu sesi işitti. Ve … Devamını oku

Celâlli Şehzâde!..

Osmânlı âlimlerinden, büyük velî Molla Gürânî hazretleri zamânında Şehzâde Mehmed (Fâtih), bu sırada Manisa’da emîr idi. Babası İkinci Murâd Hân, oğlunun yetişmesi ve eğitilmesi için pek çok âlimi ona hoca olarak göndermişti. Şehzâde zekî ve celâlliydi! Yâni ele avuca sığmıyordu. Onun için giden hocalar, onu bir türlü derse yanaştıramadılar. Bu sebeple Pâdişah, bu oğlunu yetiştirecek “Heybet”li bir muallim, … Devamını oku

O kimse câhildir!..

Bursa’da müderrislik ve kadılık yapan Molla Fenârî hazretleri, ipekçilik yaparak nafakasını temin ederdi. Kazandığı paralarla çok hayrât ve hasenâtta bulunurdu. Ömrü sona yaklaştı. Gözlerine perde geldi. Sultânın bir vezîri vardı. İsmi, Hacı İvaz Paşa idi. Bu vezîr, bir konuda Molla Fenârî’ye kızmış ve gözleri görmez olunca, hırsından; “Dilerim o âmâ ihtiyarın namazını ben kıldırayım” demişti. O, bunu duydu. Ve buyurdu ki: … Devamını oku

Feyiz, nûr demektir…

Osmânlı Devleti’nin ilk şeyhülislâmı ve büyük Velî Molla Fenârî hazretleri, Bursa’da kadı iken bir dâvâda Sultân Yıldırım Bâyezid Hân’ın şâhitliğini kabul etmedi. Sultân sordu ki: “Sebep nedir?” Büyük velî; “İslâmiyetin aradığı şâhitlik şartlarından biri sizde yoktur” buyurdu. Yine sordu ki: “O hangi şarttır?” Büyük velî; “Cemâate gelmiyorsunuz. Dînimizde, cemâatle namaz kılmayı terk edenin, mahkemede şâhitliği makbûl değildir” buyurdu. Sultân … Devamını oku

Bir bakışa, bir tokat!..

Mevlânâ Câmî hazretlerinin bir talebesi anlatır:   Bir gün hocamın mübârek cemâlini ve tatlı sohbetini arzulayarak huzûruna gitmek için yola koyuldum.   Yolda karşıma, fevkalâde güzel bir “kadın” çıktı.   Gayriihtiyârî baktım.   İstemeyerek gördüm.   Bu, günah değildi.   Ama güzelliği kalbime işlemişti.   İkinci defâ bakmanın günah olacağını bile bile başımı çevirip bir daha bakmak istedim. … Devamını oku

Huzûr ve âfiyette olmak…

Hirat’ta yetişen âlim ve velîlerden Mevlânâ Câmî hazretleri; şöhret ve îtibâr kazanmaktan kaçardı. Halkın övmesine ve yermesine ehemmiyet vermezdi. Dâima namazda oturur gibi otururdu. İnsanlar ona giderdi. Kederlerini unuturlardı. Ferahlık duyarlardı. Misâfirsiz yemek yemezdi. Hizmetçileri ile otururdu. Onlarla yemekten zevk alırdı. ● ● ● Bir kimse Mevlânâ Câmî’ye; “Bana öyle bir şey öğretin ki, kalan ömrümde onu yaparak … Devamını oku

Askere pilav yap!..

Osmânlı Sultânı Dördüncü Murâd Hân, Bağdat seferine giderken Misâlî Baba‘nın bulunduğu köyün yakınında bir yerde ordusunu istirahate çekmişti. Bu sırada çevreyi dolaşan Sultân, Misâlî Baba’nın köyüne uğradı. Bir “Kulübe” gördü. Gidip kapısını çaldı. Kapı hemen açıldı. Ve Sultânı, nûr yüzlü bir mübârek zât karşılayıp tebessüm ederek içeri aldı. Onun, velîlerden olduğunu fark eden Sultân, hürmetle huzûrunda oturup bir … Devamını oku

Şaşkın hırsız!..

Anadolu’da yetişen meşhur velîlerden Misâlî Baba, Osmânlı Sultânlarından Dördüncü Murâd Hân ile görüşmüştür. Bağdat seferi sırasında ziyâretine gelen Sultâna, kış mevsiminde koynundan, yeni açılmış tâze bir “Gül” çıkarıp vermesi sebebiyle “Gül Baba” lâkabıyla anılmaktadır. Kabr-i şerîfi, Niğde’dedir. Güllüce köyündedir. Köy, ismini ondan almıştır. Yakınındaki kubbeli türbede, misâfirlerin aydınlanması için konulan gaz lâmbaları ve gaz yağı, bir gece biri tarafından çalınmak … Devamını oku

“Selâm, en büyük duâdır”

Büyük âlim ve velî Muhammed Sıddîk Arvâsî hazretleri Van’da müftü idi.   O sırada birinci Dünyâ Savaşı çıktı.   Bir gün Mejingir (Yukarı Kaymaz) köyünde Mejingir Suyu kenarında kollarını sıvadı.   Abdest alıyordu.   Sağ ayağını yıkadı.   Solu yıkayacaktı.   Ermeniler onu gördü.   İki kişiydiler.   Saklandıkları yerden çıktılar.   Ve ateş edip Muhammed Sıddîk … Devamını oku