“Misâfirinizi teskîn ediniz!..”

Doğu Anadolu evliyâsından Seyyid Mehmed Emîn Efendi’nin zamânında Seyyid Muhammed Berzencî, müftü olarak Doğu Bâyezid’e tâyin olunmuştu.   Şehrin eşrâfı ona gidip;   “Hoş geldiniz” dediler.   Müftü efendi sordu:   “Bu şehirde âlim ve âriflerden kimler var acabâ?”   Onlar da Seyyid Mehmed Emîn’den bahsettiler.   Ancak Onun büyüklüğünü bilmediği için, bir müddet “hoş geldine” gelmesini bekledi. … Devamını oku

Hep ilimle meşgul olurdu

Doğu Anadolu’da yetişen evliyânın meşhurlarından Seyyid Mehmed Emîn Efendi’nin (rahmetullahi aleyh) mübârek kabri, Doğu Bâyezid’de aile kabristanındadır.   Geceleri, parmaklarından sızan ‘Işık’la yazı yazardı.   Bu kerâmetini görenler;   “Biz bu ışıkta satırları sayardık” demişlerdir.   Zaif yapılı bir zâttı.   Soğuktan sakınırdı.   Ekseriyâ evinde otururdu.   Hep ilimle meşgul olurdu.   Kimseyle görüşmezdi.   Sebebi … Devamını oku

“Kalk, hemen yola çık!”

Anadolu’da yetişen evliyâdan Mecdüddîn Şeyh Îsâ hazretleri rahmetullahi aleyh, bir gece rüyâ gördü.   Kendisine;   “Kalk, hemen yola çık” denildi.   Sesi duyup uyandı.   Kendi kendine;   “Bunda bir hikmet var” dedi.   Ve hemen kalktı.   Giyinip dışarı çıktı.   Ve yola düştü.   Ama nereye gidecekti?   Onu da bilmiyordu.   O anda Trakya istikâmetine … Devamını oku

Halîfe özür diledi!..

Halîfe Hârun Reşid, İmâm-ı Mâlik hazretlerinden, her gün evine gelip, oğulları Emîn ile Me’mun‘a ders vermesini istedi.   Ama o, kabul etmedi.   Sebebini de bildirdi.   Ve kendisine;   “Ey halîfe! Uygun olanı, çocuklarınızın bizim eve gelmesidir. İlmi azîz eden, kıymet veren, azîz ve kıymetli olur, zelîl eden ise zelîl olur. İlim bir yere gitmez, ilmin yanına gelinir” buyurdu.   … Devamını oku

Tevâzu eden, yükselir…

Mâlikî mezhebinin kurucusu olan Mâlik bin Enes (rahmetullahi aleyh), bir gün mescide geldi.   Ve sohbete başladı.   Tevâzudan bahsedip;   “Allah için tevâzû edeni, Allahü teâlâ yükseltir” hadîs-i şerîfini rivâyet etti.   Cemaatte halîfe Hârun Reşid de vardı.   Hazret-i İmâma bir katır, bir deve, bir merkep ve beş yüz altın gönderdi.   İmâm, altınları aldı.   Hayvanları geri … Devamını oku

Önce talebelerim…

Mâlikî Mezhebinin kurucusu olan Mâlik bin Enes (rahmetullahi aleyh), dokuz yüz âlimle sohbet etti.   Yüz bin hadîs-i şerîfi yazdı.   On yedi yaşındaydı.   Ders vermeye başladı.   Dersinde bulunanlar, hocalarının derslerinde bulunanlardan daha çoktu.   Sonra bir kapıcı tuttu.   Zîra çok kişi geliyordu.   Önce talebelerine.   Sonra herkese izin verirdi.   Onlar … Devamını oku

“Niçin ağlıyorsun?”

Zamânın devlet adamlarından Ebül Fadl adında biri, bir gün Ebû İshak Kâzerûnî hazretlerini ziyârete gitti.   Şeyh hazretleri, ona;   “Şarabı bırak, tövbe et!” dedi.   Sonra nasîhat etti.   Adam şaşırdı!   Ve cevap verip;   “Bırakamam efendim. Çünkü ben, hükümdârımız Fahr-ül Mülk’ün şarap arkadaşıyım, o râzı olmaz” dedi.   Kâzerûnî hazretleri;      “Olsun, sen yine de … Devamını oku

Yazıklar olsun bana!

Ebû İshak Kâzerûnî hazretlerinin zamânında, Basra’da Yahyâ bin Hasan adında bir mescit imâmı vardı.   Şeyh Kâzerûnî hazretlerini ziyârete geldi bir gün.   Sabah namazı vaktiydi.   Bu zâtın mescidine girdi.   Büyük velî imâmdı.   Ona uyarak namaza durdu.   Kâzerûnî hazretleri, okuduğu uzun bir sûrede bir âyeti unutarak okumadı.   O, bunu fark etti.   … Devamını oku

Heybetli bir süvâri!..

Büyük âlim ve velî olan “Kâzerûnî” hazretleri zamânında mücâhitler, Rumlarla savaşırken zor durumda kalmışlardı.   Ne yapsınlar? Hemen hocaları Kâzerûnî’nin rûhâniyetinden yardım istediler.   O anda mescitteydi.   Âniden ayağa kalktı.   Ve âsâsını eline aldı.   Hızla mescitten çıktı.   Atına atlayıp süratle uzaklaştı. Bu esnâda mücâhitler heybetli bir “Süvârî”nin, tozu dumana katarak geldiğini gördüler.   O … Devamını oku

Allahü teâlânın sevdiği kul…

Büyük âlim, velî ve mücâhit İbrâhim bin Şehriyâr hazretleri, “Kâzerûnî” ismiyle meşhur oldu.   Cömert bir zâttı.   Kerem sâhibiydi.   Misâfirperverdi.   Maddî yönden zayıftı.   Babası, ona;   “Oğlum! Sen fakîrsin, gelen misâfirleri ağırlamaya gücün yok. Bunda acz içine düşmeyesin” dedi.   Kâzerûnî onu dinledi.   Ama cevap vermedi.   Derken ramazan geldi.   Cömertliğiyle tanınmış olduğundan … Devamını oku

Şaşırtan ilaç!..

Bir defasında Timur Şah hastalandı.   Bir türlü çâre bulunamadı.   Nihâyet Kayyûm-i Cihan hazretlerine haber gönderip;   “Tabipler tedâvîsinden âciz kaldılar, zât-ı âlinizin himmetini beklemekteyiz” dediler.   Kayyûm-i Cihan;   “Çâresi var” buyurdu.   “O nedir?” dediler.   “Esferze bitkisinden bir miktar ilâç yapıp üç gün yutsun, inşallahü teâlâ şifâ bulur” buyurdu.   Tabipler bunu duydu.   Ama … Devamını oku

O suyu sakla!

Kayyûm-i cihan Muhammed Seyfullah hazretleri bir gün abdest aldı. Ve hizmetçisine; “Bu abdest suyunu sakla, şifâ için ihtiyaç olacak” buyurdu. Az sonra kapı çalındı. Huzûruna birini getirip; “Bu kimseyi yılan soktu, ölmek üzeredir” dediler. Hizmetçisine; “O suyu getir!” buyurdu. Getirince, o suyu alıp yılanın soktuğu yere eliyle sürdü. Biiznillah adam şifâya kavuştu. ● ● ● Muhammed Seyfullah hazretlerinin cenâzesini yıkayan kimse … Devamını oku

“Bunda bir sır var!..”

Fakîr biri oltayla balık tutuyordu bir gün.   Pâdişah da oradan geçiyordu.   Bu garibe;   “Oltana ilk takılan şey ne olursa, sana onun ağırlığınca altın vereceğim” dedi.   Oltaya bir kemik takıldı.   Ortası da delikti.   Hükümdâr;   “Ne yapalım, şansın bu kadarmış” dedi.   Ve saraya geldiller.   Sultân, adamlarına;   “Bu balıkçıya, elindeki kemiğin ağırlığınca altın verin!” dedi. … Devamını oku