Türkistân’ın en büyük velîlerinden Ubeydullah-ı Ahrâr hazretleri bir gün dergâhta idi.
Bir perşembe günüydü.
Talebelerine;
“Atımı hazırlayın!” buyurdu.
Ve hızla kalktı yerinden.
Vakit, öğleden sonraydı.
Beyaz atına atladı.
Ve hızla uzaklaştı Semerkant’tan.
Gün batısına doğru gidiyordu…
Bâzı talebeleri, tâkip ettiler onu.
Lâkin Semerkant’ı geçince “Siz burada kalın!” buyurdu.
Kendi yalnız devam etti.
Akşam, geri geldi yine.
Talebeler sordu:
“Nereye gittiniz efendim?”
Büyük velî cevâben;
“Türk Sultânı Muhammed Hân, dün kâfirlerle şiddetli bir savaşa girerken bizden yardım istedi, ona gittim” buyurdu.
Gençler sordu:
“Netîce ne oldu hocam?”
Buyurdu ki:
“Allah’ın izniyle Türkler kazandı.”
● ● ●
Bir gün de bu zâta;
“Efendim! Evliyâ zatları tanıyıp, onları sevmenin, dînimizde ehemmiyeti nedir?” diye sordular.
Büyük zât cevâben;
“Bir kimse, bin senelik ömrünü ibâdetle geçirse, lâkin bir evliyâ zâtı sevmekle şereflenemese, bir başkası da bir velî zâtı çok sevse ve hizmet edip duâsını alsa, bu ikinci kişinin kazandığı sevap, birincinin sevâbından, kat kat çoktur” buyurdu.