Âb-ı Hayat – 4368 (Cuma’nız Mübarek Olsun)


ali zeki osmanağaoğlu

Büyükler buyurdular ki;

Şâh-ı Nakşibend hazretleri “kuddise sirruh” birgün oturuyorlar. Bir talebesi geliyor. Talebesine diyor ki, çık git buradan, sana kalbim kırık, diyor. Tövbe, tövbe! Şâh-ı Nakşibend hazretleri bu, şaka değil. Afv edin efendim, özür dilerim! Yok diyor, mümkün değil. Sen filan yerde, bir müslümanla münakaşa ettin, onun kalbini kırdın. Kâbe’yi yıkmaktan büyük günaha girdin, Rabbim onu bize bildirdi. Dolayısıyla bu kadar suçlu, bu kadar günahkâr, bu kadar kabahatli bir insanın aramıza girmesi mümkün değil. Git, bul, helalleş, sonra gel. Peki efendim, diyor. Koşa koşa gidiyor. Arıyor, tarıyor, buluyor. Aman diyor arkadaş, elini ayağını öpeyim, bana hakkını helal et. Niye diyor? Yahu bırak şimdi, karıştırma niye! Helal et! Sarmaşıyor, elini öpüyor, bir şeyler yapıyor falan. Tamam diyor kardeşim, hakkımı helal ettim, hadi güle güle. Geliyor Şâh-ı Nakşibend hazretlerine. Gel bakalım diyor. Efendim, helalleştim diyor. Şâh-ı Nakşibend hazretleri; biz de helalleşelim o zaman. Otur şimdi dinle! Kalb kıranın, günahkâr bir kulun burada yeri yoktur, buyuruyor. Günahın büyüklüğüne bak!

Fî emanillah



Âb-ı Hayat – 4368 (Cuma’nız Mübarek Olsun)

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr