Âb-ı Hayat – 4314


Ahmet Mekki efendi, Allah rahmet eylesin, derdi ki; Rızkındır yer yer gezdiren seni, gafil olma, âkıbet birgün yer yer seni. Mübarek Hocamız buyurdular ki, kimse kimsenin rızkını yiyemez. Ama hiç kimse rızkını da bitirmeden ölmez. Onun için insan, hiç aklının ermediği, düşünemediği, ümit etmediği yerden rızka kavuşabilir. Allahü teala kullarını yaratmış ama önce iki şey. Biri rızık, diğeri sayılı nefes. Şu an oturduğumuz andan beri kaç nefes gitti. Nereden gitti? Mevcuttan gitti, bir daha geri gelmiyor. Onun için büyüklerimiz buyurdular ki; İki şey vardır ki, insan kaybettiği iki şey için ağlamak değil, gözlerinden kan akıtsa bir daha geri getiremez. Biri, geçen günler, geçen yıllar. Bir daha geri gelmez, bitti. Acı günler oldu, tatlı günler oldu, ama hepsi geçti. Bazıları zulmetti, hakaret etti. Ne oldu, onlar da geçti. Alacaklı, daima alacaklıdır. O ödenmedikten sonra hak bitmez. Âhirete gidince bakıyor ki, o, dünyada mazlum olan, garip olan kişi olmuş arslan gibi. Sen kendini dünyada bir şey zannettin. Üç günlük ömrün için, saltanat için kahrettin. Ama şimdi sıra bende. Allah muhafaza etsin. Sakın ha, hakkımı âhirette senden alırım demeyin. Mübarek Hocamız defalarca buyurdular ki; Orada ibadet de yok, helalaşmak da yok. Ümitle, ibadetle, çok sevapla geldiği halde, alacaklılara dağıldığı için, o iflas etmiş bir vaziyette ateşe gider, tövbe. Bırakın şu dünyada alacaklı olmayı, âhirette alacaklı olun.

Fî emanillah



Âb-ı Hayat – 4314

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr