Âb-ı Hayat – 4309


Allahü teala hepimizi afv eylesin. Allahü teala kazandıklarımızı kaybettirtmesin. Bir gün Mübarek Hocamızın kabrine gittim. Efendim, biz size rastlamasaydık, imanla küfrü ayıramazdık, dedim. Mümkün değil. Çünki dünyada en zor iş, bu doğru, bu yanlış diyebilmektir. Bu, her insanın yapabileceği bir iş değildir. Düşünün ki, Allahü teala bu otobanlardan birinden razı, diğerlerinden değil. Nasıl bulursun? Mümkün mü o otobanı bir defada bulmak? Zaten ikinci defa hakkın yok. O otobandan dönüş yok, çıkış yok. Peki, nasıl bulacağız bu otobanı? Kendin bulmaya kalkarsan bulamazsın. Ama birine sorarsan, sorduğun kişi de bunu biliyorsa, o otobanı bulursun. Hatta, öyle de değil. Mübarek Hocamız ‘kuddise sirruh’ buyurdular ki; Efendim, diğer yollarla, bu Nakşibendi hazretlerinin, Abdülhakîm Efendi hazretlerinin yolu çok farklıdır. Bu büyüklerin yoluyla diğer yollar arasında çok büyük farklar var. Mübarek Hocamız buyurdular ki; Diğerleri, insana otobanı gösterirler, bu otoban seni maksadına kavuşturur, derler. Fakat bu yolun büyükleri alırlar, otobana götürürler, başına bir şey gelir diye Cennetin kapısından içeri girinceye kadar bırakmazlar. Diğerleri bırakırlar, benden bu kadar, derler. Onun için, bundan daha büyük şans düşünmek mümkün değildir. Böyle bir mübarek zâtın talebesi olmak, Onları tanımak ve Onların da tanıması, bir mü’minin dünyadayken kavuşabileceği en yüksek makamdır. O kadar büyük bir makam ki.. İmam-ı Rabbani hazretleri, bu büyükleri tanıyan, bu yolda olanlar, ne olursa olsun, azizdirler, makbuldürler, buyuruyor. Kendisinden dolayı değil, yolun kıymetinden dolayı.



Âb-ı Hayat – 4309

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr