Bu dünya uyku hâlidir, hayal hâlidir. Bu dünyadaki her şey hayaldir. Bu dünyada gerçek ve âhirete ait olan bir tek şey var, o da namaz kılmak, ibâdet yapmaktır. Gerisi hepsi, bu dünyada kalacak hayal şeylerdir. Hayal olan şeyler neye yarar, ne kıymeti olur. Onun için, hayal olan şeylere ne sevinmeye değer, ne de üzülmeye. Bazı hakîkatler var. Meselâ mübarek Hocamız buyuruyor ki; İnsanın ömrü, dünyanın ömrüne göre sahrada esip geçen bir rüzgâr gibidir. Dünyanın ömrü ise, âhirete göre sıfırdır. Bu dünyada güzel günlerimiz geçse ne olacak. Esen rüzgâr gibi gelip geçicidir. Fakat bu dünyada kahırlı geçen günler de rüzgâr gibi gelir geçer. Kahırlı günlerden âhirete kalan hakkımız, alacağımız kaldı ise, o, insanın boynuna asılı olarak kalır. Âhirette bu şahıslar boyunlarında bunu görünce soracaklar bu ne, diye. O zaman dünyada haksızlığa uğrayanlar haklarını alacaklardır. O huzûrda başka bir adâlet var. Hiç kimse orada ben yaptım oldu diyemiyecek. Orada boynuzsuz keçi, boynuzlu keçiden olan hakkını alacaktır. Orada çok ince bir hesap var. Yâ Rabbî, bize son nefesimizde şehidlik ihsân eyle. Âmîn.
Âb-ı Hayat – 4278