Âb-ı Hayat – 4240


Allahü tealanın indinde en makbul ibadet, onun kullarını sevindirmektir. Bunu defalarca söylesek yeridir. Peki, bunun tersi nedir? Allah muhafaza etsin. Küfürden sonra en kötü günah, ne cins olursa olsun, mü’minin kalbini kırmaktır. Onun için, mü’mini görünce, onun kalbini düşünerek Kâbe’ye nasıl edeple girilirse, o şekilde hareket etmelidir. Kâbe deyince aklıma bir hatıra geldi. Bir kaç sene evvel Zeki abi oralarda inşaat yapıyordu. Kâbe’ye gideceğiz ama ben de o ne derse ona uyuyorum. Bir kapıdan Kâbe’ye gireceğiz, tam o sırada Zeki abi gözlerimi kapattı. Biraz daha gidince şimdi gözlerini aç, dedi. Kendimi tam Kâbe’nin önünde buldum ve orada çok dualar ettim. En çok da üzerimizde hakları olanlara dua ettim. Şüphesiz ki, üzerimizde en çok hakkı olan Mübarek Hocamızdır. Allah yakmasın, kurtulmak imkansız, her tarafta yangınlar var. Böyle bir durumda, bizim elimizden tutan Hocamızın hakkı nasıl ödenir? Mübarek Hocamız buyurdular ki; Eskiden helalden haramdan bahsedilirdi, şimdi imanın var mı, yok mu, bunlar konuşuluyor. Düşünün ki, bir mübarek zât geliyor, rûhu tecessüm ediyor, bu yangın ortamından seni kurtarırım, diyor. Bu iyiliğin karşılığı ne olabilir? İnsan hayatını verir, köle olmak ister.



Âb-ı Hayat – 4240

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr