Âb-ı Hayat – 4174


Bir mübarek zât sohbet ediyormuş. Yakın talebelerinden birisi içeri girince, felaket canı sıkılmış. Çağırmış, oğlum ne var sende? Etrafından leş gibi koku geliyor, demiş. Vallahi hocam sabah gusül abdesti aldım, çamaşırlarımı değiştirdim, buraya abdestli geldim, demiş. Yok, bu koku başka bir koku. Ceplerini boşalt, ne varsa şuraya koy, demiş. Bir tane kitap çıkartmış. Bakmış, işte bu. Bu ne, demiş. Efendim, ben buraya gelirken bir arkadaşım benim dindar olduğumu bildiği için, bana bir din kitabı verdi. Aldım cebime koydum, demiş. Buraya gel, şu isme bak, demiş. Habis bir adam, bid’at ehli bir adam. Bunun kokusu bütün kitabı değil, hepimizi perişan ediyor. Evet, yazılar doğru olabilir ama ondan gelen koku bizi öldürmek için yeter. Çabuk bunu dışarıya bırak, buyurmuş. Abdülhakîm Efendi hazretlerinin kerameti. Mübareklere ne buyurmuşlar? Bu okuduğun kitabın hepsi doğru. Kelimesi kelimesine doğru. Ama kim okursa zehirlenir. Çünki bunun yazarı habis, bozuk biri yazmış. Yazdıkları doğru; fakat kendisi habis. Dolayısıyla, kitap okumaktan maksat, yüzde seksen-doksan kalp temizliği, yüzde on da bir şeyler öğrenmektir. O kalp temizlenmezse, öğreneceğin zaten sana zarar verir. Onun için, her kitap okunmaz. Her kitap okunur okunmaz ayrı mesele, Mübarek Hocamızın kitapları varken, neye ihtiyaç kalıyor, onu anlamıyorum.



Âb-ı Hayat – 4174

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr