Âb-ı Hayat – 4137 (Cuma’nız Mübarek Olsun)


ali zeki osmanağaoğlu

Büyükler buyurdular ki;

Bir gün Mübarek Hocamız buyurdular ki; Kardeşim, ben bu gece bir şey düşündüm. Yattım, kendimi ölmüş düşündüm. Kendi kendime dedim ki, ben öldüm. Ne yapacaklar? Teneşir tahtasına koyacaklar. Uzandım. Ne yapacaklar? Yıkayacaklar. Yıkandım. Kefene saracaklar, kefene sarıldım. Tabuta koyacaklar, cenaze namazımı kılacaklar. Cenaze namazı kılındı. Beni aldılar kabrin içine koydular. Aynen kendimi kabrin içinde düşündüm. Kardeşim, bir anda etrafımda binlerce acayip böcekler, akrepler her şey doldu, etlerimi yemeye başladılar, onu düşündüm. Fakat hiç acı duymadım. Çünki efendim, kabre giren kim olursa olsun, ister müslüman, ister mürted, ister kâfir, şu iki sebepten dolayı bu acıyı çekmez. Yani ne akrep acısı, ne köstebek acısı. Hiç acı çekmez. Bunun iki sebebi var efendim. Birinci sebep şu: Cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyor ki; Mü’minin kabri, Cennet bağçelerinden bir bağçedir. Cennet bağçesi olunca, Cennettekiler ortaya çıkacaktır. İnsan o büyükleri gördüğü zaman, o anlatılacak gibi olmayan lezzetten, doksan tarafını kesseler, doksanbin tane böcek yese kim duyar? O, Cennet nimetleri içerisindedir. Kaldı ki, insan vefat ederken cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ tecessüm etse, -edecek inşallah, görülecek,- onu gördüğü zaman zaten kendini kaybedecek, hiç acı duymayacak. O halde Cennet nimetlerine kavuşan bir mü’min hiçbir acı duymaz. Peki, diğerleri? Buyurdular ki; Kardeşim,
cenab-ı Peygamber ‘aleyhissalatü vesselam’ buyuruyor ki; Kâfirin çukuru, Cehennem çukurlarından bir çukurdur. Düşünün ki, bir adamın her tarafı yanıyor. Bin tane böcek ısırsa ne olur? O böceklerin acısını kim duyar? İşte bu iki sebepten dolayı, kabirdeki bu saldırıları kimse duyamaz. Ne izah ama; mantık, inanç, hepsi içinde. O halde, kendim ettim kendim buldum dememek için, dinimiz ne emr ediyorsa, onu yapmak lazımdır. Çünki insana âhirete giden yoldaki en büyük tuzak, en büyük dipsiz kuyu, doymak bilmeyen nefsine tâbi olmaktır. Çünki nefs demek, biraz daha ver, daha da ver, ne olur biraz daha, onun yeter dediği yoktur. Allahü teala onu mealen, helua ismindeki bir mahlûka benzetiyor ki, bu mahlûk ne versen hiç doymayan bir mahlûktur. Onun için, çok istekli olmak, çok isteyici olmak, iyiye alamet değildir.

Fî emanillah



Âb-ı Hayat – 4137 (Cuma’nız Mübarek Olsun)

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr