Âb-ı Hayat – 3949


Mûsa “aleyhisselam” zamanında çok zâlim, astığı astık bir vali varmış. Birgün muhtaç birisi valiye gelmiş ve validen yardım etmiş. Vali de vermiş. Bir de çok ibadet eden bir âbid varmış. O da birgün çok sıkıntıya düşmüş ve kendisinden istenilmeyecek fasık, facir birisinden istemiş. Sonra bu ikisinin ölümü aynı anda olmuş. Sonra bu ikisi aynı zamanda ölmüşler. Yıkamışlar, cenazesini kalabalık bir şekilde kılmışlar ve defn etmişler. Âbid olanın ise cenazesini kimse kaldırmamış, ortada kalmış. Başına köpekler gelmiş. Sonra Allahü teala Mûsa “aleyhisselama”; benim bir âbid kulum öldü, git onun cenazesini kıl, defn et diye haber vermiş. Musa “aleyhisselam” da gitmiş, yıkamış, cenaze namazını kılmış ve defn etmiş. Sonra da ellerini açmış, ya Rabbi, bunun hikmeti ne diye, arz etmiş. Allahü teala da, o vali, yaptığı eziyetlerden dolayı Cehennemlikti. O, Cehenneme gidecek; ama bir iyilik yaptı, o iyiliğinin karşılığı olarak dünya saltanatını verdik. O âbid ise, çok iyi bir kuldu; fakat bir hata yaptı, kendisinden istenilmemesi gereken bir kişiden istedi, biz de onun cezasını dünyada verdik, buyurmuş. Kim zerre kadar iyilik veya kötülük yaparsa, karşılığını görecektir. İşte gelen hastalıklar, burun ameliyatı, böbrek nakli, günahlara kefarettir. Fakat dinimizde hastalığı istemek yoktur. Her türlü sebebe yapışırız; fakat gelirse, sabr ederiz.





Âb-ı Hayat – 3949

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr