Âb-ı Hayat – 3924


Hocamız “Allah rahmet eylesin” birgün buyurdular ki; Efendim, Şâh-ı Nakşibendi hazretleri secdeye varıp Allahü tealaya duaya başlamış. Demiş ki, Ya Rabbi, ümmeti Muhammedin hali çok fena. Gençler dinden uzaklaşıyorlar. Bunlara islah olması için nasıl hizmet etmeliyim de bunlar islah olsunlar. Çünkü bunlar uzun uzun nasihatleri dinlemezler zaten. Mübarek bunu altıyüz sene evvel söylüyorlar. Yalvarmalarının neticesinde Allahü teala kendisine yapılacak işi bildirdi. Buyurdu ki, Allahu teala bana teveccüh etme nimetini ihsan etti. Ben kime teveccüh etsem onun kalbinden dünya sevgisini çıkarırım, onun yerine Allah ve Peygamber sevgisini, büyüklerin sevgisini, âhiret sevgisini veririm. Bu bize nasib oldu. Burayı anlatırken Hocamız buyurdular ki, Efendim, Şâh-ı Nakşibendi hazretlerine verilen bu devlet, ondan sonra gelen bu yolun büyüklerine de verilmiştir. Burayı çok iyi anlamalıdır, buyurdular. Bizler çok şanslıyız. Mesela denilebilir ki, hocamızı gördük, tanıdık, kitapları okuduk ama bu dünya sevgisi kalbimizden gitmiyor. Buna bir çare var mı? Elbette var buyurdular. Allahü teala ölümden başka her şeye çare yaratmıştır. Peki ne yapalım? Kalbinden dünya sevgisi çıkmış, kalbine Allah sevgisi girmiş onlarla beraber olalım. Çünkü bu ahlâk bulaşıcıdır. İyilerle beraber olanın kalbine mutlaka iyilikler gelir. Şimdi bu salonda kimbilir neler oluyor?



Âb-ı Hayat – 3924

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr