Garibin birisinin mahşerde terazisi kurulmuş. Sevap az, günah dağ gibi. Melekler yakalamışlar, Cehenneme götürmüşler. Ya Resûlallah, ümmetinden biri gidiyor, demişler. Ansızın Cehennemin kapısına gelmiş, durun, bırakın, buyurmuş. Melekler, sen de Allahın kulusun, biz de. Senin emrine verilen melekler, emrindedir. Bize verilen emir, günahı çok olanları Cehenneme atmaktır. Rabbimizin verdiği bu emri nasıl durduracağız? Rabbimizin buyurduklarını yapmak zorundayız. Ya Rabbi, ne yapalım, demişler. Allahü teala, Habibimin dediğini yapın, buyurmuş. Peki ya Resûlallah, ne yapalım, demişler. Tekrar teraziye gidin, bir daha tartın, buyurmuş. Yine götürmüşler, sevap az, günah dağ gibi. Bir kağıt gelmiş, Peygamber efendimiz, Bismillahirrahmirrahim deyip, teraziye koymuş, günah bu kadarcık, sevap dağ kadar. Tabii o mübarek titremiş. Hemen ayaklarına kapanmış, ya Resûlallah, hayırdır inşallah, nedir o beni kurtaran kağıt, demiş. Garibim ömründe bir defa salevat getirmiş, bir noksanı olursa tamamlarım diye, cenab-ı Peygamber “aleyhissalatü vesselam” onu saklamış.
Âb-ı Hayat – 3904