Âb-ı Hayat – 3888


Bir gün mübarek Hocamızla yatsı namazından sonra balkonda oturuyoruz. Çay demlediler, çay içiyoruz. Efendim, gökyüzüne bakın, buyurdular. Peki efendim dedik, baktık. Ne görüyorsunuz, buyurdular. Yıldızları görüyorum, dedim. Buyurdular ki; Efendim, dünya gökyüzü gibi karanlıktır. Fakat güneş doğduğu zaman aydınlanır. Şu anda kalbinde imanı olan bütün mü’minler, gökyüzünde pırıl pırıl parlayan yıldızlar gibi parlıyor, buyurdular. Mesela yıldızlar nasıl duruyor? Efendim, bazıları tek tek, bazıları gruplar halinde. Müslümanlar da tek tek, ya da böyle kalabalık, bir araya geldikleri zaman.. Mutlak olan bir şey var ki, iman nûrdur. Biz nasıl göreceğiz? Senin görmenin ne lüzumu var Büyükler görsün, gitsin. Sen görsen ne olur, görmesen ne olur? Melekler görüyor, Allahü teala görüyor. İmanı olanlara müjdeler olsun. Abdülhakîm Efendi hazretleri ‘kuddise sirruh’ buyurmuşlar ki; Allahü teala bir kuluna iman verdi, nedir ki ona vermedi? Allahü teala bir kuluna iman vermedi, nedir ki ona verdi? Hiç! Bütün dünyayı ona verseler, acaba o dünya onu ateşte yanmaktan kurtarır mı?



Âb-ı Hayat – 3888

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr