Âb-ı Hayat – 3868


Mevlîd-i şerfte geçiyor, cenab-ı Peygamber ümmeti için yalvarırken, Allahü teala buyuruyor ki; Nedir ki bir avuç toprağa minnet eyledin? Ben ki sana âşıkım. Yani hepsini afv ettim. Hepsini afv eder; yeter ki sen iste! Yeter değinceye kadar iste. Çok şanslıyız. Çünki cenab-ı Hak şefaatçi olarak böyle bir Peygamberi, bir de La ilahe illallah Muhammedün Resûlullah kelime-i tayyibesini ihsan eylemekle, o kadar büyük bir imtiyaz vermiştir ki, böyle bir imtiyaz hiçbir ümmette yoktur. Onun için, bu ümmetin fertleri, ben-i İsrailin peygamberleri gibidir. Çok kıymetlidir. Eğer bu kadar değerli olan müslümanların kıymetini müslümanlar bilmezse, kim bilebilir? Çok ayıp olur. Sonra cenab-ı Hakkın gücüne gider. Sadece Allahü tealanın rızası, Peygamberimizin ‘aleyhissalatü vesselam’ ümmeti olduğu için ve mübarek Hocamızın sevgisi kalbinde olduğu için ona sevgi ve muhabbet beslemek, asıl kaynağından su içmek gibi olur. Yani bu kadar büyük bir nimete kavuştuktan sonra, üzülen bir insan görsen, onu dövmek gerekir. Yani tonlarca para, Allahü tealanın verdikleri yanında hiç kalır. Dolayısıyla, Allahü tealanın verdiği nimetlerin yanında, o ufak tefek arızaların dile getirilmesi, çok tehlikelidir.



Âb-ı Hayat – 3868

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr