Âb-ı Hayat – 3852


Bugün Mübarek Hocamızın kabrini ziyarete gittim. Yanıma birkaç kişiyi aldım. Faruk abiyi, Cemil abiyi aldım. Çünkü bunlar çok mübarek. Gittik elhamdülillah. Ve şuna inanarak gittik. Çünkü Tam İlmihal’de buyuruluyor ki, mevta geleni tanır, biz onları görmeyiz, onlar bizi görür. Biz selam veririz, onlar selamı alır ve cevap verir, biz duymayız. Ama onlar bizi tanır. Gittik, elhamdülillah arkadaşlar hakkında, kitaplar hakkında bilgi verdik, hizmetlerimiz hakkında bilgi verdik, borçlarımız var dua buyurun dedik. Fakat Onlar iki gece evvel, bu sıkıntılardan kurtulacağımızın müjdesini verdiler. İki gece evvel rüyamda hastanedeyiz, Mübareklerle beraber karşılıklı tahin helvası yiyoruz. Ama nasıl, çok lezzetli. Onlar neşeli, Enver abi neşeli. Buyurdular ki, kardeşim, Cennette de böyle yiyeceğiz inşallah. Kardeşiz ya. Bir kardeş hepsi demektir. Velhasıl, belki de dünyanın en ama en şanslı insanları bizleriz. Oradan çıktık, gittik Mazhar amcaya. Onun yeri boş orada. Her zaman gelirdi, bu sefer biz gittik. Dedik ki, Mazhar amca, Mazhar amca, her zaman sen geliyordun şimdi biz geldik. Hadi kalk ayağa gidelim. Yok dedi, burası çok iyi. Arkadaş, dünyada bizden daha zengin kimse yok, bizden daha bahtiyar kimse yok. Yeter ki ayağımız yanlış yere kaymasın, yanlış iş yapmayalım, sormadan iş yapmayalım, elimizi ateşe sokmayalım.



Âb-ı Hayat – 3852

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr