Basra’da vefât eden Süfyân-ı Sevrî hazretleri, bir gün âniden hastalandı.
Bir “doktor” getirdiler.
Ancak Hristiyandı.
Bu zâtın ismini duymuş, evliyâdan bir kimse olduğunu öğrenmişti.
“Tıp ilmi” üzerinde konuştular.
Fakat Hazret-i Süfyân, o doktora öyle ince bilgiler verdi, öyle detaylar söyledi ki, ağzı açık dinledi.
Bunları bilmiyordu.
Ve hiç duymamıştı.
“Bu kadar ince bilgileri nasıl biliyor?” diye de hayranlık duydu ve muâyene etti bu büyük velîyi.
Ancak yine hayrette kalıp “Amân efendim! Bu hâlde nasıl yaşıyorsunuz?” dedi hemen!
Mübârek zât sordu:
“Ne var ki, hâlimde?”
“Korkudan, ciğerleriniz parça parça olmuş! Böyle bir ciğerle bir gün bile yaşamanız tıbben imkânsız. Senelerdir tabiplik yapıyorum. Böyle bir hâdiseye ilk defâ rastladım” dedi.
Büyük velî;
“Tıp ilmi doğru söyler. Ama Cenâb-ı Hak her şeye kâdirdir. Yaşatmak dilerse yaşatır” buyurdu.
Hristiyan tabip düşündü.
İtiraz edemedi bu söze.
Kalbine hidâyet ışıkları doldu ve “Mâdemki, böyle bir ciğerle, yıllardır sıhhatle yaşadınız, öyleyse dîninizin hak olduğuna inandım” dedi.
“Şehâdeti” söyledi.
Ve Müslüman oldu.
Zamânın hükümdârı bunu işitince “Ben; ‘doktor’ hastaya gitti biliyordum. Meğer ‘hasta’ doktora gitmiş!” demekten kendini alamadı.
Abdüllatif Uyan