Âb-ı Hayat – 4365


Mübarek Hocamız buyurdular ki, Büyüklerin bizzat huzurunda sohbet esasdır. Çünkü orada bütün duygu organlarınla ona bağlanıyorsun, göz, kulak, burun neyse. Yok, vefat ettiyse, râbıta etmek zorundasın. Râbıta kim yapar? Râbıtayı yapacak adam mı kaldı, seksen türlü vesvese, seksen türlü iş, bu da zor. Bunun da bir kolayı var. Çünkü kalb göze tâbidir. Göz neyle meşgul olursa kalb oraya doğru yönelir. Kalb, göze tabidir. İyi ya efendim, işte kitap okuruz, büyüklerin eserlerini okuruz, ilmihal okuruz. Gözümüz, satırlarla, yazanla, yazdıranla meşgul olduğu için kalb otomatikman feyz alır ve bu râbıtadır efendim, buyurdular. Arkadaşlarımız bir araya gelirse Hocamızı hatırlatırlar, bu da bir râbıtadır. Onların bir elbisesini görsen yine râbıtadır. Yani tamamen irtibat bir sebeple olmalıdır, o sebep de onları hatırlatmalıdır. Mesela kabri şerifleri. Niçin? Orada yattığı için değil, onlar arşı âlâda, Cennette. Ama irtibat sağlıyor. İşte bunların hepsi; kurtulmak için, daha doğrusu kalbin kurtulması için birer sebeptir.



Âb-ı Hayat – 4365

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr