Âb-ı Hayat – 4351


Mübarek Hocamız buyurdular ki; Allah bir kuluna hayır murad ederse yani iyilik murad ederse, ona iyi iş nasip eder. Eğer Allah “celle celalühü” bir kulunu kovmuşsa, bu nereden belli olur. Yaptığı işten belli olur. Eğer o kul Allahü tealanın rızasına uygun hizmette ise, o kul Allahü tealanın verdiği işte ise, ne mutlu ona. Mesala mübarek Hocamız “kuddise sirruh” buyurdular ki; Eshab-ı kiram niye bu kadar üstündür efendim. İki sebebi vardır. Birisi, bizzat gördüler. Yani bir insanın görmesi ile inanması bir olmaz. Hakkül yakin, ilmül yakin, o farklı. Onlar cenab-ı Peygamberin “aleyhissalatü vesselam” talebesi idi. Cenab-ı Peygamberi “aleyhissalatü vesselam” bir defa gören, bir defa konuşanın tepesinden tırnağına kadar kimyası değişir. Yani eskisi gider yenisi gelir. Bütün hücreleri ışınlanırdı. Her tarafa ama. Ve ilmi ledün sultanı olurlardı. O ilmi ledün; kitap okuma yazma değil, o başka bir şey. O, sohbetin verdiği, kalpten kalbe akan bir manevi ilimdir. Ona hiç kimsenin aklı ermez.



Âb-ı Hayat – 4351

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr