Pîr Alî Efendi, Tekirdağ’a yakın Malkara’da yaşadı.
Orada vefât etti…
Nûrlu kabri oradadır.
Her zaman olduğu gibi bu büyük zâtı çekemeyenler de vardı.
Hattâ din adamlarıydı.
Bu zâtı imtihan etmeye yeltendiler.
Tefsîr ve hadîs ilminden zor suâller tesbit edip yazdılar bir kâğıda. Bunları ona sorup ilmî derecesini ölçeceklerdi gûya.
Aralarında konuşup;
“Eğer bu suâllere cevap verirse ne âlâ, yoksa câhil biri olduğunu anlar, her yere yayarız” dediler.
Ve hazırladıkları suâllerle gittiler bu zâtın dergâhına.
Mübârek zât, iltifatla karşıladı bu kimseleri.
İçeri alıp yer gösterdi.
Hoşbeşten sonra başladı sohbete.
Ancak sohbet ilerledikçe ona karşı kalpleri değişti bu kimselerin.
Çünkü suâllerine bir bir cevap veriyordu mübârek.
Hem de en mükemmel şekilde.
Soluk almadan dinlediler.
Mest oldular âdeta.
Hayran ve şaşkındılar!
Mahcûbiyet içindeydiler.
Özür dilediler teker teker.
Dahası önünde diz çöktüler.
Ve talebesi oldular aynı gün.
● ● ●
Bir gün bâzı gençler;
“Huzurlu olmanın sırrı nedir efendim?” diye sordular.
Büyük zât;
“İslâmiyete uymaktır. İnsan, uyduğu nisbette huzurlu, rahat olur. Dünyâyı düşününce, huzuru kaçar ve âsabı bozulur. Yâni İslâmiyet, bir reçetedir. Tatbîk edenler, elbet faydasını görür” buyurdu.