Âb-ı Hayat – 4302


Vaktiyle doksan yaşında yaşlı mübarek bir şeyh varmış. Bu zatın bileğini büken yok, güreşte tuttuğunu hemen tuşa getiriyor. Oradakiler bu zatın dinç kalmasının sırrını öğrenmek için bir heyet kuruyorlar, yanına gidiyorlar. Bu hoca ne yiyor, ne içiyor da böyle genç kalıyor öğrenelim. Hocam önemli bir meselemiz var. Bu yaşınıza rağmen gençliğinizi neye borçlusunuz diye soruyorlar. Allahü tealaya sonsuz kere hamd olsun. Bu gençliğimi talebelerime borçluyum diyor. Ziyaretçilerin bu söze şaşırdığını görünce şimdi bakın diyor. Rastgele bir talebesini çağırıyor, evladım kilerden bir karpuz getir, kesip misafirlerimize ikram edelim diyor. Talebe hemen gidip elinde bir karpuzla geri geliyor, karpuzu hocasına veriyor. Şeyh efendi karpuzu şöyle bir yoklayıp talebeye git başkasını getir diyor. Talebe karpuzu alıyor kilere gidiyor ve elinde bir karpuzla geri dönüyor. Şeyh efendi yine karpuzu şöyle bir yoklar ve talebeye git başkasını getir der. Bu şekilde tam yedi defa karpuzu geri gönderiyor, başkasını istiyor. Talebe de her seferinde peki diyor. Sonunda hocası karpuza eliyle hafifçe vurup tamam bu güzel, şimdi bunu kes misafirlerimize ikram edelim diyor. Sonra hoca efendi gelen ziyaretçilere dönerek diyor ki: Gördünüz, her seferinde talebemin getirdiği karpuzu beğenmedim. Yedi defa kilere gönderdim ve daha iyisini getirmesini istedim. Halbuki kilerde sadece bir karpuz olduğunu biliyordum. Talebem de kilerde bir tane karpuz olduğunu bildiği halde beni mahçup etmedi, beni üzmedi, peki dedi. İşte bu yüzden hep neşeli ve genç kaldım buyurur. Yol çok ince.



Âb-ı Hayat – 4302

Kategori içindeki yazılar: Kelâm-ı kibâr