Bağdat’ta yaşayan evliyâdan Sırrî-yi Sekatî hazretlerinin kabr-i şerîfi, Bağdat’tadır.
Bir gün Lübnan’dan biri gelip Sırrî-yi Sekatî hazretlerine;
“Efendim, falan kimseden size selâm getirdim” dedi.
Büyük velî de;
“Aleyküm selâm!” dedi ve sordu ki:
“Tekrar dönecek misin Lübnan’a?”
“Döneceğim efendim.”
“Öyleyse selâm söyle ve benim tarafımdan ona, ‘Dağ başında yalnız durmasın, eve dönsün. İnsanlardan uzaklaşıp tenhâ yerde tek başına yaşamak uygun değildir. Hak âşığı dediğin, bir kenara çekilmez. Bütün gayretiyle kullara hizmet eder. Zîra Allah’ın kullarına hizmet de ibâdettir’ diye söyle” buyurdu.
● ● ●
Sırrî-yi Sekatî hazretleri, ölüm hastalığında en son nefeslerini alıp veriyordu.
Cüneyd-i Bağdâdî, talebesiydi ve yanındaydı. Hocasının vefât edeceğini anlayıp ağlamaya başladı.
Sonra kendini toparlayıp;
“Ey üstâdım! Nasîhatinize muhtâcım” diye arz etti.
Sırrî-yi Sekatî, gözünü açtı ve;
“Kötülerle oturup sohbet etme, iyilerle bulunmaya gayret et. Güçlü insan şudur ki; nefsine hâkim olup onun hiçbir arzusunu yapmaz” buyurdu.
Ve devamla;
“Allah’tan korkanın gözüne uyku girmez. Dâima ölümü ve âhireti düşünür. Yemekten ve içmekten kesilip, bu hayatta ‘yürüyen ölü’ gibi bulunur!” buyurdu.